Blog Listem

3 Mart 2015 Salı

ARI ÜRÜNLERİ VE ÖZELLİKLERİ

A- Bal


1. Balın Tanımı

Bal, Türk Gıda Kodeksi 2000/39 sayılı Bal Tebliğinde "Bal; bal arılarının çiçek nektarlarını, bitkilerin veya bitkiler üzerinde yaşayan bazı canlıların salgılarını topladıktan sonra, kendine özgü maddelerle karıştırarak değişikliğe uğratıp, bal peteklerine depoladıkları tatlı madde" olarak tanımlanmıştır. Tanımından da anlaşılacağı üzere bal saf ve doğal olmalı, hiçbir katkı maddesi veya kalıntı içermemelidir.















2. Balın Sınıflandırılması


Balın sınıflandırılması üretim ve pazarlama şekline ya da kaynağına göre yapılmaktadır. Üretim ve pazarlama şekline göre bal; süzme ve petekli, elde edildiği kaynağa göre ise çiçek ve salgı balı olarak sınıflandırılabilir.

Çiçek balı (Yayla balı );
Genellikle bitkilerin çiçeklerinde bazen de kiraz, bakla, pamuk, ve  şeftali gibi bitkilerin yaprak sapı ve gövdelerinde bulunan nektar bezlerince salgılanan nektarın arılar tarafından toplanması ile oluşturulan baldır.
             İç, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri'nin yüksek dağlarından özenle seçilmiştir
Çiçek florası bol olan, Türkiye'nin en verimli, yüksek yayla ve meralarında karma kır çiçeklerinden elde edilir. Açık kehribar renkte hoş bir rayiha ve keskin tadı olan bu bal, kahvaltıların olmazsa olmaz denile bilecek bal çeşididir.  Bir - iki çorba kaşığı Yayla Balı günlük enerji ihtiyacımızın önemli bir kısmını karşılamaya yeterli ve sinir sistemini güçlendirmekte gereklidir. Balın hammaddesi, nektar denen balözüdür. Balın kalitesi, doğrudan nektara bağlıdır. Çiçeklerin ve çeşitli bitkilerin salgıladıkları nektarın, bal olabilmesi için kimi işlemlere tabi tutulması gerekmektedir.Arı, genellikle bir seferinde sadece tek çeşit çiçekten nektar toplar. Yani ilk olarak arı hangi çiçek türünden nektar toplamaya başladıysa, hep o türden çiçekleri dolaşır, başka çiçeklere gitmez.Nektar yükü ile kovana dönen tarlacı arı, karşısına çıkan genç evci arıya bir damla nektar verir. Sonra kovan içinde ilerlemeye devam eder.iki ya da üç evci arıya geri kalan nektar yükünü aktarır.Dışarıda nektar bol ise, tarlacı arılar hızla yükünü boşaltıp tekrar tarlaya dönerler. Eğer nektar kaynanağı yeni ve mükemmel ise, nektar yüklü arı kovana girince diğer arılara durumu anlatmak için bir çeşit hareketlerde bulunur, karnın ı sağa sola hareket ettirir. Bu dansı seyreden beş- altı arı, aldıkları bilgiye istinaden nektar kaynağını bulmak üzere kovandan ayrılır. Dans hareketlerinde bulunan arı, bu hareketlerine devam eder ve kendisi kovandan ayrılıncaya dek en az bir düzine arı, bahsi geçen nektar kaynağını bulmak için uçuşa geçer. Ege bal olarak bizler, yukarıda anlatılan işlemleri yakından takip ederek ve polen analizi yöntemiyle 1 gr. baldaki polen sayısının tesbit edilen orana göre balları, arıların nektar çeşitlerine göre, yayla çiçek balı ve kekik balı olarak sınıflandırmaktayız.Yayla Çiçek balı, çok değerli ve besleyicidir.

        Kestane Balı: 

Kestane; Fagaceae familyasının ballı olarak bilinen üç türünden biridir. Koyu kahve renkli, buruk biraz acı ve kestaneye özgü tadı ve kokusu olan bu bal,  antiseptik özelliğiyle tanınır. Yaklaşık 30 metre yükseklikte olan dalların çiçeklenme  zamanı Haziran ve Temmuz aylarıdır. Bal arısı kestaneden hem polen hem nektar hem de salgı toplar. Arılar kestaneden nektar toplarken tozlaşmayı da sağlayarak kestane üretimine katkı da bulunurlar. Bitkinin balı da meyvesi gibi koyu kahve renklidir. Kristalleşmesi yavaştır, kristalleştiği zaman çok ince granüller oluşturur. Araştırmalarda antibiyotik özelliğiyle  B.Hemolotik streptecoc'lara karşı etkili olduğu tespit edilmiştir. B ve C vitaminleri açısından zengin olan Fer Kestane Balı kasları kuvvetlendirici,  kan dolaşımını düzenleyici, mide ve karaciğer yorgunluğunu giderici, bağışıklık sistemini güçlendirici etki yapar. Kestane Balı solunum ve sindirim sistemlerine olumlu etkiler getirmektedir. Özellikle mevsim değişikliklerinde bol miktarda kestane balı  tüketilmelidir. 
          Narenciye Balı:
  

           Narenciye Balı Akdeniz yöresine özgü bir baldır. Narenciye ağaçları Nisan ayında çiçeklenir,  meyve kabuklarında eterik yağ vardır. Narenciye ağaçlarından gelen nektar akışı üç hafta kadar sürer ve bol miktarda olur. Narenciye balının yüksek düzeyde kalsiyum fosfat ve demir fosfat içerdiği saptanmıştır.  Narenciye Balı açık sarı renkte ve akışkandır. Ağaçlarına özgü rayiha ve seçkin lezzeti vardır, bol miktarda C vitamini içerir. Karaciğere olan olumlu etkisi bilinmektedir. Uzmanlar tıbbi açıdan da narenciye balına önem verilmesi gerektiğini kaydetmektedirler. Sinir yatıştırıcı, kramp çözücü özellikleri nedeni ile sinir hastalıklarında kullanılır.

   Ay Çiçek Balı:
Ayçiçeği; ülkemizin Trakya bölgesinde yoğun olarak yetiştirilen bir tarım bitkisidir. Arı ayçiçeği nektarını alırken bu bitkinin de tozlaşmasına katkıda bulunarak döllenmesini sağlar. Böylece ürün kalitesine katkı sağlamış olur. Ayçiçeği balı kovandan alındığında altın sarısı rengindedir, kendine özgü bir tadı vardır. Bu bal çok çabuk kristalize olur (şekerlenir). Ucuz ve kolay elde edilen bir bal olduğu için genellikle arıcılar tarafından kovanlarda kış yiyeceği (arı keki) olarak kullanılır. Balcılık sanayiinde çiçek balı ile karıştırılıp satılması, helva işleminde kullanıldığı bilinmektedir. 
En önemli özelliği doğal bir ateş düşürücü olmasıdır.Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.

Akciğer ve birçok kanser türüne iyi geldiği söylenir.Vücuda zindelik verir.

  
   Kekik Balı:          
         Kekik; genusun beş farklı türünden nektarlı bitki olarak bilinir. Yaygın olarak kırsal bölgelerde yetişen bir bitkidir.  Ülkemizde öncelikle Ankara, Çankırı, Kastamonu, Bolu, Amasya, Trabzon ve Kütahya'nın  tepe ve dağlarında doğal ortamda  bol miktarda  yetişir. Kekik bileşiminde "Timol" içeren uçucu bir yağ vardır. Çiçeklenme dönemi Mayıs başından Ağustos sonuna kadar devam eder.  Fer Kekik Balı açık altın sarısı renktedir. Tadı ve aroması çok güzeldir. Fer Kekik Balı enzim içeriği bakımından çok zengindir.  Antiparaziter etkisi ile bilinir. Bu etkisi timol denen terpenik maddeden dolayıdır. Kekik balı soğuk algınlığını  kısa sürede giderir ayrıca  yara iyileştirici özelliği vardır.
    Kekik balı, bal çeşitlerinin arasında en özellikli olanıdır. Saf kekik otundan öz toplayan arıların ürettiği şeffaf, kekik kokulu, buruk tatlı bir baldır. Karaciğer başta olmak üzere mide, astım ve egzema hastalıklarına iyi geldiği söylenir. Ege, İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin yüksek rakımlı yaylarındaki kekiklerin nektarını içeren ballardır.
        
  Çam Balı:
Salgı balı; çam, meşe, kayın ve ladin gibi orman ağaçları üzerinde yaşayan böceklerin salgıladığı tatlı salgıların arılar tarafından toplanması ile oluşturulan baldır. Ülkemiz için en önemli salgı balı çam balıdır.
Çam ağaçlarında yaşayan bir kısım canlıların, yani basra'nın (örneğin çam pamuklu koşnili) salgıladıkları bal şebnemi (bal çiçeği= basura) denen tatlı maddeler, balarıları tarafından toplanarak değişikliğe uğratılır. Çam balının oluşumu iki aşamada gerçekleşir:
1. Aşama -Önce, basra denilen canlı, onbinlercesi biraraya gelerek topraktan ağacın gövdesine tırmanır ve orada yaşamaya başlar. Bu sırada ağaçların cephelerinde beyaz pamuk benzeri tomarlar meydana getirirler. Bu, insan gözüyle kolayca görünür. Yaz aylarına, Ağustos' a doğru basra canlısı çam ağacının özünden elde ettiği ettiği beyaz ve renksiz bir salgı oluşturur. Bu salgı ağacın gövdesinde ince bir ip gibi sallanır.
      2. Aşama: Kovana bal taşıyacak arılar çam ormanlarında dolaşır ve yukarıda bahsedilen, çam ağaçlarının gövdesindeki çam özlü salgıyı alırlar. Arılar, bünyesindeki salgılarla bu ham haldeki çam balını işleyip kovana taşır. Peteklerdeki gözlere işçi arılar tarafından yerleştirilir. Dünyadaki çam balı üretimin %90'ı Türkiye'de yapılmaktadır. Kalitesi, aroması ve içerdiği zengin besin maddeleriyle Türk Çam Balına yurt dışından büyük bir talep vardır.
Çam balının en önemli özelliği kıvamı bozulmadan veya donmadan yıllarca saklanabilmesidir. Bu nedenle pazarlaması da kolaydır. Rengi çiçek ballarının ekseriyetinden daha koyudur. Besin değeri biraz daha düşük olmakla birlikte, özellikle boğaz rahatsızlıklarına çok iyi gelir.
         Çam balı, kristalizasyona dayanıklılığı ve önleyici özelliği ile, tıpta ve gıda sektöründe çeşitli ürünlerde (örneğin dondurmalarda) bir doğal katkı maddesi olarak geniş bir kullanım alanına,  ve önemli ihracat potansiyeline sahip bir üründür. Ülkemizin akciğeri sayılan zengin orman bölgelerinin doğal ürünüdür.
          Çam balı diğer balların aksine çiçeklerden toplanan nektarlardan değil, arıların çam ağaçları üzerinde oluşan reçineleri işleyerek elde ettikleri salgı balı türüdür.  Öncelikle Ege ve  Akdeniz bölgelerinde üretilir. İlkbahar -  sonbahar aralıklarında işlenir.  Koyu bulanık kahverengi renkte, keskin bir tadı ve çam ağacına özgü rayihası vardır. 
Çam balının solunum yollarına, sindirim sistemine olan olumlu etki ve faydaları tıpta kabul görmüştür.  Her sabah bir bardak ılık su ile karıştırılarak aç karnına içildiğinde, kilo verdirme özelliğine sahiptir.

Sandal ağacı balı:

Genellikle Akdeniz Toroslar'da bulunan bu güzide ağaç tatlı kokusuyla parfüm üreticilerinin tercihi aynı zamanda da mükemmel bir afrodizyaktır. Hemen herkesin evinde zaman zaman yakılan tütsü genellikle bu ağaçtan yapılır. Cilt temizliği için kullanılmasından ziyade en önemli özelliği tüm idrar yolu iltihaplarında mikropları temizlemesidir. Prostat sorunu olanların bu bal ile tedavi edilmesi mükemmel sonuçlar vermektedir

  Anzer balı:
 İsmini Karadeniz bölgesinde bulunan Anzer yaylasından almaktadır. Anzer balı sadece bu yaylada yetiştirilen arı kovanlarından elde edilmektedir.
2000 metreyi aşan, gökyüzüne bakan bu dağların arasında bulunan bu coğrafya Rize’nin Anzer Köyündeki kır çiçekleriyle örtülü yeşil yaylalarında üretilir anzer balı. İçine aldığı nektarı ve poleni bir an önce yuvasına götürmeye çalışan binlerce arının acele etmesi birazda doğal şartlar gereği havanın belirsizliği her an sis, yağmur ve bulut kümeleri vb işte böyle bir yerde ömürlerini insanların sağlığı için harcayan Allah(c.c.)’ın küçük askerleri. Onlar işlerini vahiyle yaparlar ve insanoğluna şifa sunarlar. Küçük kavanozları bile dünyanın parası olan bu bal meşhur Anzer Balıdır. Anzer balı Ankara Hacettepe Üniversitesi tarafından analiz edilip garantisi tescillenmiştir. Anzer balı dededen toruna süregelen Osmanlı İmparatorluğu döneminden beri ilaç olarak kullanılır. Yaklaşık 300-400’ü bulan Anzer’deki çiçek çeşidinin 70-80 türü endemik (dünyanın başka yerinde yetişmeyen) çiçek türüdür. İngiliz ve Alman botanikçilerin yaptığı araştırmalarda eşi emsali olmayan bir flora örtüsüne sahip olduğu belirtilmiştir. Anzer yaylasında ağaç yoktur. Tamamen çiçek özlerinden oluşan Anzer balının faydaları sayılamayacak kadar çoktur.
              Anzer yaylası Rize ili İkizdere ilçesi sınırlarında bulunan bir yayladır. Anzer yaylasında ağaç yetişmemektedir. Yerli ve yabancı bitki bilimcilerin araştırmasına göre, 400-500 civarında bu bölgeye has bitkiye sahip olduğu tespit edilmiştir. Bu bitkiler içerisinde bulunan birçok endemik çiçeklerin polenleri bulunmaktadır.
               Anzer balı üretimi sadece bu yaylada yetiştirilen arılardan elde edilmektedir. Anzer balı tüketimi, normal bildiğimiz bal tüketiminden farklıdır. Ekmeğe sürülüp gıda niyetinden ziyade bazı hastalıkların tedavisine yardımcı amaçlı olarak kullanılmaktadır.

Akasya balı:


                Akasya; doğal koşullarda memleketimizin büyük kesiminde yetişen bir ağaçtır. Kendine özgü aroması akasya ağacının çiçek özlerinin toplanmasıyla oluşur. Özellikle sinir sistemini koruyucu ve güçlendirici özelliğiyle bilinmektedir. Bünyeyi sakinleştirir, çocuklarda sıkça görülen ağız iltihaplarında, mikropların üremesini önlemede faydalıdır.

Keçiboynuzu balı:


                       Ülkemizin genelinde yetişen keçiboynuzu ağacının insan sağlığına mükemmel faydaları vardır. Kalsiyum bakımından çok zengindir, E vitamini sayesinde öksürüğe, gribe, kemik erimesine ve kansızlığa iyi gelir. Balgam söktürür, bronşları açar, nefes darlığında oldukça etkilidir. Sigara tiryakilerine mükemmel fayda sağlar. Yüksek vitaminler ve minareler içerdiğinden diş ve diş etleri üzerinde olumlu etkileri vardır, kalbe faydalıdır, çarpıntıyı önler, insan vücuduna giren radyasyonu dışarı atar. Doğal bir dopingtir.

Zahter balı:


                        Doğu Akdeniz’e ait çok ünlü bir yabani kekik türüdür zahter. Güneşi ve sıcağı çok sever. Mor renkli çok güzel bir çiçeği vardır. Zahterin çiçekli sapı idrar söktürür. Vücut yağlarını eritir, kan şekerini düşürür, bağırsak parazitlerinden kurtulmanıza yardım eder. Toz zahter, bal ve limona macun kıvamı verilip yenildiğinde öksürüğü keser. Zahter balı iştah açar, hazmı kolaylaştırır, kalp çarpıntısını giderir ve sinirleri kuvvetlendirir. Bağırsak, böbrek ve mesane şikayetlerine faydalıdır, uyarıcı ve bedeni kuvvetlendirici, mikrop öldürücü özellikleri vardır. Mantar şikayetlerine karşı faydalıdır, idrarı söktürür.


Püren balı

          Ülkemizde Akdeniz, Ege, Trakya ve Karadeniz bölgelerinde doğal yayılış gösteren pürenin ilkbahar ve sonbaharda çiçeklenen türleri vardır. Çiçekleri pembe ve mor renkli olup arılar için zengin nektar ve polen kaynağıdır. Püren balı kendine has aromalı, hafif acımtırak, oldukça kıvamlı ve kıymetlidir.
Arıların bir maki türü olan Püren bitkisinin çiçeklerinden topladığı öz, bala vişne suyu tadı verir. Değişik ve hoş bir tat ihtiva eder. Meşhur Anzer balından sonra, en değerli ve üretimi az olan bir baldır. Avrupa besin sektöründe önemli bir yer tutar.
           Özellikle karaciğer yağlanması ve idrar yolları rahatsızlıklarında çok yararlı olduğu bilinmekte ve tavsiye edilmektedir. Yüksek enerji de veren bir baldır.
Bozulmaz,Boğaz Yakmaz,Şekerleme Yapmaz
 
  



 Ihlamur balı


 Ihlamur Ormanlarından, arılarımın topladığı ıhlamur balı, içerisinde orman gülü, kestane, böğürtlen ve en önemlisi ıhlamur çiçeklerinden aldıkları ıhlamur nektarından oluşmaktadır.

  Çok şifalı olan bu bal lezzetiyle de kahvaltılık olarak tüketilmekte, lezzeti yanında sağlığımıza olan faydaları da saymakla bitmemektedir. Ihlamur balı özellikle sinir sistemi üzerinde koruyucu ve güçlendirici özelliği ile bilinmektedir. Ayrıca bu bal Aslım ve bronşit hastaları tarafından bolca tüketilmektedir.


   Bu bal kanserin oluşumunun önlenmesinde insan metabolizmasına destek veren bir özelliğe sahip. Birçok hastalığın tedavisinde de kullanılıyor. O nedenle çok talep görüyor. Ancak kısa sürede ve az miktarda üretilebilen bu balı her yerde bulmak mümkün değildir.




Lavanta  (KARABAŞ OTU) balı

Karabaş otu olarak da bilinen Lavanta, güzel kokulu mavi ve beyaz renklerde çiçekler açan bir bitkidir
Lavanta Karaciğer yetmezliği, Kronik Karaciğer enfeksiyonları, Hepatit-B, Hebatit-C, Sarılık, Saç dökülmeleri, Vitiligo-Sedef ve ileri yaşlarda olan derideki lekelere karşı etkilidir. Sakinleştirici ve rahatlatıcı etkiye sahiptir. Yaraları iyileştirir, Mide ağrılarına iyi gelir 
Yoğun derecede yatıştırıcı sakinleştirici ve rahatlatıcı etkisi ile birlikte yüksek derecede uyarıcı özelliği taşıması sebebiyle cinsel gücü eksikliği hissedenlerce tercih edilmektedir
İdrar ve gaz söktürür. Karın şişliği ve migren ağrılarında faydalıdır Romatizma şikayetlerini azaltır. Mikrop öldürücüdür. Kokusu vücuda kuvvet ve ferahlık verir Ateşli hastalara iyi gelir
Lavanta Balı Nasıl Kullanılır? 
Her gün aç karnına 2 tatlı kaşığı Lavanta balı yenir ve en az 15 dakika bir şey yemeden beklenmesi gerekir ki etkisi vücuda daha çabuk nüfus etsin ,Akşamları da yatarken 1 tatlı kaşığı lavanta balı yenilirse taşıdığı tüm değerli özelliklerin vücutta bulunmasına yardımcı olunur. Lavanta balını, belirttiğimiz zaman ve ölçülerde tüketmek kaydıyla en az 3 ay devam edildiğinde beklenen netice alınacaktır.
  Düzenli kullanıldığı takdirde ; Sinir sistemini güçlendirir, Sedef, Egzama, Vitiligo ve bilinmeyen cilt hastalıklarına fayda verir, Hebatit B ve C de etkilidir, Karaciğer yağlanmasını giderir, Siroza fayda verir, Karaciğer sistemine bağlı tüm hastalıklara fayda verir, Sindirim sistemini düzene sokar, Barsak florasını güçlendirir, Mide hastalıklarına fayda verir, Kalbi kuvvetlendirir, Bağışıklık sistemini güçlendirir. 
                                                               

Geven balı


Ülkemizde çok sayıda geven türü doğal olarak yetişmektedir. Biyolojik çeşitlilik açısından derin kökleri olan bu bitkinin erozyonu önlemede mükemmel katkısı vardır. Geven bitkisi nitelikli nektar salgıladığından arıcılık için büyük önem taşır. Sadece Doğu Anadolu bölgesinde bilinen sekiz türü vardır. Bu bitki yörede yaşayan canlı türlerinin yaşam alanlarını koruyucu bir öneme sahiptir. Geven balı antibakteriyel özelliği ile yapılarına ayrışmış (sindirilmiş) şeker içerdiğinden dolayı süratle kana karışan hızlı bir enerji kaynağıdır. Kan yapıcı özelliği , kalp adalesine faaliyet ve zindelik verir. Alerjik hastalıklarda kullanılan bir üründür. İhtiva ettiği mineraller, vitaminler insana kuvvet verir. Çocukların kıkırdak ve kemik yapısını geliştirmede mükemmel etkisi vardır.Yaşlılara, düşkünlere ve erkekliğe, ameliyat öncesi ve sonrası vücudu kuvvetlendirmek isteyenler için doğal bir ilaçtır.


Meşe balı:

        Meşe Balı, bal arılarının meşe ağaçlarının üzerinde yaşayan böceklerin salgıladığı tatlı salgılar ile orman çiçeklerince salgılanan nektarinin toplayıp oluşturdukları aroması zayıf fakat güçlü bir baldır.

     Meşe Balı süzme bir baldır. Ağustos ve eylül aylarında toplanır. Doğal bir baldır. Enerji ve besin kaynağı olarak tüketilmektedir.

Balın Faydaları arasında hastalıkta vücudun çabuk toparlanmasına yardımcı olması öksürüğü azaltması,balgamı söktürmesi, astım ve bronşit hastalığını iyileştirici etkiler göstermesi,yaraların iyileşmesine, Arı Sütü ile beraber karıştırılıp kullanlıdığında prostat ve prostatit hastalıklarında iyileştirici ve rahatlatıcı etki yapması, 

bakteri ve mantar gelişiminin önlenmesine katkı sağlaması, bağışıklık sistemini kuvvetlendirmesi, sindirim sistemini düzenleyici etki göstermesi, mideyi kaplayarak spazmları rahatlatması, cilt üzerinde olumlu etkileri olması,


kasların enerji ihtiyacını karşılaması, kalbi güçlendirmesi, akıl ve zekaya faydası olması, uykusuzluğu ve halsizliği gidermesi gibi sayılabilir.





3. Balın Bileşimi

Balın bileşimi, üretimin yapıldığı yöredeki bitki türlerine ve üretimin yapıldığı zamana göre değişmektedir. Ancak genel ortalama olarak balın %80'i değişik şekerlerden %17'si sudan meydana gelir. Geri kalan %3'lük kısım başta enzimler olmak üzere, balı bal yapan ve balı değerli kılan maddelerden oluşur. Balın bileşimini oluşturan maddelerin  % ortalama değerleri aşağıda verilmiştir.

           

4. Balın Bileşimini Oluşturan Maddeler


Su

            Baldaki su miktarı balın olgunlaşma durumuna bağlı olarak farklılık gösterir. Normal olarak olgunlaşmış ballar %17 dolayında su içerirler. Baldaki su oranının yüksek olması balın daha kolay bozulmasına neden olur. Bu nedenle süzme bal, tamamen veya en azından yarısı sırlanmış peteklerden elde edilmelidir.

Karbonhidratlar

            Bal, kaynağına ve bal özünü bala çeviren arıların salgı bezlerinin salgıladıkları enzimlerin aktivitelerine bağlı olarak yaklaşık 15 çeşit şeker içerir. Ancak, şekerler içersinde büyük çoğunluğu früktoz (levüloz) ve glikoz (dekstroz) oluşturur. Balda toplam şeker oranı % 80 dolayındadır.

Mineral Maddeler

            Balda; demir, bakır, potasyum, kalsiyum, magnezyum, fosfor, silisyum, alüminyum, krom, nikel ve kobalt gibi değerli mineral maddeler vardır. Salgı balları mineral maddelerce daha zengindir. Bu özelliğinden dolayı tedavi amaçlı da kullanılırlar ve kristalize olmadıkları için bazı tüketiciler tarafından tercih edilirler.

Proteinler

            Balın kaynağına bağlı olarak, proteinlerin yapı taşları olan aminoasitler ballarda oldukça düşük düzeylerde bulunurlar. Balda 17 adet farklı aminoasit tespit edilmiştir.

Asitler

            Asitler, bala kendine has kokuyu veren maddeler olup balın asidik yapıda olmasını sağlarlar. Balın pH değeri değişik şartlar altında 3.4 ile 6.1 arasında değişmekle birlikte ortalama olarak 3.9'dur.


Enzimler

            Balda, bir kısmı bitkilerden bir kısmı da arının salgı bezlerinden gelen değişik enzimler bulunur. Enzimler balın en değerli maddeleridir. Doğal ve ısıtılmamış ballarda enzim miktarı oldukça yüksek olup bu tür ballar kaliteli ve çok değerlidir. Bal ısıtıldığı oranda enzim değerinde kayıplar olur.

Vitaminler

            Bal, kaynağına ve içerisindeki polenlerin miktar ve çeşidine bağlı olarak  B, C, E ve K vitaminleri içerir.

5. Balın Fiziksel Özellikleri


a) Renk Özelliği

            Balın rengi, elde edildiği kaynağına bağlı olarak su renginden siyaha kadar büyük bir varyasyon gösterir. Ayrıca, balın ısıtılması ve uzun süre açıkta tutulması balın rengini değiştirmektedir.

b) Viskozite

            Balın bünyesi ya da akıcılığa karşı koyma özelliği de denilen viskozite, bal içinde mevcut su oranı ile yakından ilgilidir. Balı ısıtarak viskozitesini azaltmak mümkündür.

c) Işığı Döndürme

            Balın polarize ışığı sağa ve sola döndürmesi, balın kaynaklarına göre farklılık gösterir. Nektar balları ışığı sola, salgı balları ise sağa döndürmektedir. Sakkaroz denen çay şekeri de ışığı sağa döndürür. Bu özellik sahte balların tanınmasına yardımcı olur.

6. Balın Kimyasal Özellikleri

           
a) Balın Tadı ve Kokusu

            Bal, elde edildiği kaynağa bağlı olarak kendine has tat ve kokuya sahiptir. Bu itibarla ısıtma, işleme, depolama gibi işlemlerde balın kendine özgü tat ve kokusunu değiştirecek yanlış uygulamalardan kaçınmak gerekir.

b) Balın Şekerlenmesi

            Bazı tanım ve hükümleri "Bal standardı" bölümünde verilen 2000/39 sayılı "Bal Tebliği"nde kristalize bal  "kristalizasyon metotlarının herhangi birine tabi tutularak veya balın kristalleşmesi için herhangi bir işleme tabi tutulmaksızın tamamen veya kısmen şekerleşmiş, krema ve fondan kıvamdaki bal" şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü gibi balın şekerlenmesi bozulma olmayıp balın elde edildiği bitkisel kaynağa göre oluşabilen doğal bir olaydır. Ancak tüketicilerin çoğu kristalize olan balı bilgisizlik sonucu hileli bal olarak düşünürler. Bu yanılgı, ülkemizde özellikle süzme bal pazarlamasında sıkıntılara yol açmaktadır. Gerçek olan, pek çok doğal ve kaliteli balın çok çabuk hatta süzme aşamasından hemen sonra bile şekerlenmeye başlayabileceğidir.
           
Balın şekerlenip şekerlenmemesi üzerine; balın su, glikoz ve früktoz oranları, balın depolanma sıcaklığı, depolama sıcaklığının dalgalanması ve balda bulunan polen gibi katı partiküllerin miktarı etkili olmaktadır. Balın früktoz oranı düşerken glikoz oranının artması şekerlenmeyi destekler. Ancak, son yapılan çalışmalarda balın şekerlenme eğiliminin belirlenmesinde daha çok glikoz/su oranı üzerinde durulmaktadır. Buna göre, glikoz/su oranı 1.7'den daha düşük balların şekerlenmediği, bu oranın 2.1'den daha yüksek olan balların ise kısa sürede şekerlendiği bildirilmektedir.
           
Özellikle tüketicilerin bilgilendirilmesi yönünden tekrar etmek gerekirse, balın şekerlenmesi tamamen doğal bir olaydır ve balın kalitesini etkilemez. Batı ülkelerinde kristalize olmuş hatta özel yöntemlerle kristalleştirilip krem haline getirilmiş ballar zevkle tüketilirken ülkemizde bu tür ballara şüphe ile bakılması büyük bir yanılgı olup doğal ve kaliteli bala yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
           
Balın kristalleşmesini önlemek için bazı yöntemler önerilse de çoğu ya yasal değildir ya da pratik uygulamadan uzaktır. Uygulanabilecek en basit yöntem balın önce oC'da 5 hafta bekletilmesi sonra da 14 oC’da saklanmasıdır. Tüketiciler, istediklerinde kristalize olan balı sıvı hale getirmek için bal kabını, sıcaklığı 38 oC geçmeyen ılık su içinde tutabilirler.
           
Ayçiçeği, yonca, kavun, karahindiba, pamuk balları çok çabuk şekerlenirken akasya, hardal, orman gülü ve salgı balları geç şekerlenir. Adaçayı balı yıllarca şekerlenmeden kalabilir.

c) Balın Fermantasyonu

            Balın içindeki şekerlere dayanıklı mayalar, özellikle su oranı yüksek balların fermantasyonuna (ekşimesine) neden olur. Sırlanmış ve olgunlaşmış balların su oranı daha az olduğu için ekşimesi zordur. Bu yüzden ballar olgunlaşmadan hasat edilmemelidir. Balın ekşimesini önlemek veya geciktirmek için bal, belli sıcaklıklarda, belli sürede ısıtılıp pastörize edilebilir. Ancak her ısısal işlem balın kalitesini ve değerini olumsuz yönde etkiler.

d) Balın Antibakteriyel Özelliği

            Bal, antibakteriyel bir özelliğe sahip olduğundan içersinde mikroorganizma yaşayamaz ve çoğalamaz. Son yıllarda bütün dünyada hızla gelişen arı ürünleri ile tedavi olarak adlandırılan “apiterapi”de arı zehiri, propolis, arı sütü ve polen yanında bal da kullanılmaktadır. Arı ürünlerinin tümünün genel sağlık ve vücut direncini koruması yanında tedavi edici özellikleri de vardır. Balın antibakteriyel özelliği; asidik yapıda oluşuna, büyük oranda kuru madde (şeker) ve ayrıca enzimlerle glikozun parçalanması sonucu oluşan  antiseptik bir madde olan hidrojen peroksit içermesine bağlıdır. Yüksek oranda şeker içeren bal, yüksek oranda su içeren hastalık etmeni mikroorganizmanın su kaybederek ölmesine ya da çoğalamamasına yol açarak antibakteriyel etkisini gösterir.

7. Balın Hasadı


            Arılar tarafından bitkilerin çiçeklerinden toplanan nektar (bal özü), arının midesinde kimyasal değişime uğrar ve daha sonra yiyecek olarak kullanılmak üzere petek gözlerine depolanır. Bitki çeşidine bağlı olarak %20-80 oranında su içeren nektar, petek gözlerine depolandıktan  sonra su oranı %17-20 düzeyine indirilerek petek gözlerinin üzeri sırlanır. Mevcut petek gözlerinin en az yarısı sırlanmış ise bal olgunlaşmış ve hasat zamanı gelmiş demektir.
           
Bal hasadı, genellikle arıların daha sakin olduğu sabah saatlerinde yapılır. Kovana duman verilip kovan açılır. Ballıktaki sırlı petekli çerçevelerin arıları alt kata (kuluçkalığa) indirilir ya da silkelenir. Bu işlem esnasında hızlı fakat telaşsız çalışılmalıdır. Ballı çerçeveler ağzı kapalı bal kasalarına alınıp kapalı ortama taşınır. Bu esnada ballı çerçeveler, zedelenmemeli ve etrafa bal bulaştırılmamalıdır.

8. Balın Süzümü


            Bal süzme işlemi yapılmadan önce oda sıcaklığı, süzme kolaylığı ve akıcılığın sağlanması açısından 25-30 oC olmalıdır. Süzülecek çerçevelerin petekleri üzerindeki sırlar, sır bıçağı veya sır tarağı ile alınır. Sırı alınan petekler elle veya elektrikle döndürülen santrifüj (bal süzme) makinesine yerleştirilerek balları çıkartılır. Yurt dışında sır alma ve bal süzme işlemi, çoğunlukla tamamen otomatik makinelerle yapılmaktadır. Peteklerde kalan bal bulaşıklarının temizlenmesi için balı süzülmüş petekler akşam üzeri kuluçkalığın üzerine verilerek arılarca temizlenmesi sağlanır. Bu çerçevelerden temiz ve kullanılabilecek olanlar saklanarak ilkbaharda tekrar kovanlara verilebilir.

9. Balı Süzülmüş Peteklerin Değerlendirilmesi


Balı alınan peteklerin  tekrar kullanılabilecek durumda olanları tecritli petek odalarında muhafaza edilir. Petek güvesine karşı, petekler askıya dizilerek içinde korlaşmış mangal kömürü bulunan mangallarda veya elektrik ocaklarında toz kükürt yakılarak dumanlama yapılır. Ancak bu uygulamada peteklerde bulunan güve yumurtaları ölmediğinden uygulama 2-3 haftalık aralıklarla bir kaç kez tekrarlanır. Gerektiğinde bu petekler gelecek ilkbaharda tekrar kullanılabilir. Ancak bu tür peteklerin tekrar kullanılması hastalıklar yönünden riskli olabilir. Bu yüzden bazı ülkelerde peteklerin sadece bir yıl kullanılmasına müsaade edilir. Muhafaza yönteminde naftalin kesinlikle kullanılmamalıdır. Petrol ürünü olan naftalin kanserojen bir madde olup bal ve balmumundaki kalıntısı insan sağlığı için tehlikelidir. Kullanılamayacak durumdaki petekler, eritilerek kalıp mum haline getirilir.

10. Balın Dinlendirilmesi


Bal süzme makinesinde elde edilen bal, gittikçe incelen çok katlı elekten geçirilerek mum kırıntıları ve diğer yabancı maddeler ayıklanır. Buna rağmen küçük parçacıklar ve oluşan hava kabarcığı balın rengini bulandırır. Bunun için bal, dinlendirme tankına alınır ve dinlendirilir. Küçük mum kırıntıları ve hava kabarcığı köpük şeklinde üstte toplanır. Köpüklü kısım arılara yem olmak üzere ya da sirke ve likör yapımı için ayrı bir yerde depolanır. Dinlendirme kabındaki bal durulduğunda ve berraklaştığında ambalajlanabilir.

11. Balın Depolanması


Bal, değişik yapı taşlarından oluştuğundan depolama sırasında bile yapısal olarak sürekli değişikliğe uğrar. Bu değişmeler genellikle kristalleşme, renk koyulaşması, asitlik derecesinin artması, balın içinde bulunan şeker çeşitlerinde artma ve azalma olması şeklindedir. Bunun yanında balın depolanma süresinin artması ve ısıtılması HMF (hidroksi metilfurfurol) değerini yükseltir.
           
Balın kristalleşmesi 5-7 oC'da, ekşimesi 10 oC'da başladığından süzülen ballar eğer ısıtılmayacaksa 5 oC'nin altında tutulmalıdır. Kristalize olmuş balın tekrar eski haline dönmesi için bal kabı sıcak su dolu bir kap içerisinde bekletilerek balın çözülmesi sağlanır. Bal kabı hiçbir zaman doğrudan ateş ile temas etmemelidir. Çözünen bal tekrar kristalize olabilir.

12. Bal Standardı


Bal, 22 Ekim 2000 tarihine kadar "TS 3036" sayılı bal standardı ile tanımlanmaktaydı. Ancak, bundan böyle bu tarihte 24208 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlülüğe giren Türk Gıda Kodeksi 2000/39 sayılı "Bal Tebliği" hükümlerince tanımlanmaktadır. Bal Tebliği'nin 6. maddesinin bazı hükümleri aşağıda verilmiştir. Buna göre;

·         Balın nem miktarı % 20'den, asitlik miktarı 40 meg/kg'dan  fazla olamaz,
·         Balda diastaz sayısı 8'den az olamaz, ancak narenciye balı gibi yapısında doğal olarak düşük miktarda enzim içeren ve doğal olarak HMF miktarı 15 mg/kg'dan fazla olmayan balda diastaz sayısı 3'den az olamaz,
·         Balda hidroksimetil furfurol (HMF) miktarı 40 mg/kg'dan fazla olamaz,
·         Bala herhangi bir madde katılamaz ve yapısında bulunan herhangi bir madde uzaklaştırılamaz,
·         Bal ticari glikoz, naftalin ve nişasta içeremez.

İlgili tebliğde balın ambalajlanması, etiketlenmesi ve diğer konularında ayrıntılı tanım ve açıklamalara yer verilmiştir. Bu nedenle balla ilgilenen herkesin Bal Tebliği'ni bilmesi ve buna göre hareket etmesi zorunludur.

13. Bal Yarışmalarında Değerlendirme Kriterleri


Ülkemizde son yıllarda arıcılık yönünden olumlu bir gelişme olarak, bal festival ve yarışmaları düzenlemektedir. Bu festival ve yarışmalarda balların değerlendirilmesinde değişik değerlendirme kriterleri kullanılabileceği gibi ABD Batı Bölgesi Arıcılık Cemiyetince kullanılan ve ülkemizde de kullanılabilecek değerlendirme ve puanlama şekli aşağıda verilmiştir. Verilen puanlar, özelliğin alabileceği  en yüksek puanlardır.

Süzme Bal                               
Puan
1.Kesafet-Koyuluk Derecesi (su oranı %18.6'dan fazla olanlar diskalifiye edilir.)
20
2. Kristallerden Arilik                           
10
3. Temizlik Derecesi Ve Köpükten Arilik           
30
4. Bal Kabının Temizliği Ve Zarifliği             
10
5. Tadı-Aroması-Lezzeti                    
30
Toplam                                          
100

Petekli Bal
Puan
1.  Üniform Görünüş (tüm peteğin aynı görünüşte  olması)
20
2. Sırsız Hücrelerin Yokluğu                       
10
3. Üniform Renk                                    
15
4. Ezilmiş-Balı Sızmış Hücrelerin Yokluğu          
10
5. Çerçevenin veya Seksiyonun Temizliği            
15
6. Kristal ve Polenden Arilik                       
5
7.Çerçeve  veya  Seksiyonların  Benzer  Ağırlıkta Olması
15
8. Çerçeve veya Seksiyonların Toplam Ağırlığı        
10
Toplam                                          
100
                                                
                                                

14. Balın İnsan Sağlığı Açısından Önemi


Yüksek enerjili ve karbonhidratlı bir madde olan bal, tadı, aroması ve diğer üstün özellikleri nedeniyle insanlar tarafından daha çok bir besin ve enerji kaynağı olarak tüketilmektedir. Bal, aynı zamanda tedavi edici olarak da örneğin çam balı sindirim sistemi rahatsızlıklarında, okaliptüs balı ise solunum sistemi rahatsızlıklarında kullanılabilmektedir.
           
Zengin bir besin kaynağı olan bal, bebek ve çocukların beslenmesinde de önemli bir yere sahiptir. Çabuk sindirilmesi, bünyesindeki serbest asitler dolayısıyla yağ hazmını kolaylaştırması, anne ve inek sütündeki demir ve diğer eksikliklerin gidermesi, iştah açması gibi özellikleri ve ayrıca sakinleştirici etkisi balın  önemini daha da  arttırmaktadır. Koyu renkli balların kan yapıcı özelliği, açık renkli ballara kıyasla daha fazladır.
           
Bal, yalnızca bebek ve çocukların beslenmesinde değil büyüklerin beslenmesinde de yararlıdır. Özellikle çabuk enerjiye dönüşen hazır bir gıda olması nedeniyle, yüzme, dağcılık, atletizm, basketbol, futbol, bisiklet yarışı gibi sporlarla meşgul olan kimselere güç vermek ve yorgunluklarını hafifletmek için kullanılabilir.
           
Bal, bir besin ve enerji kaynağı olması yanında çeşitli hamur işlerinde ve pastalarda da kullanılmaktadır. Kattığı hoş tat ve aromasının yanı sıra, özellikle levüloz şekerinin su tutma yeteneğinden dolayı, bu yiyeceklerin uzun süre bayatlamadan taze kalmasını sağlar.

B- Balmumu

 

1. Balmumunun Yapısı


Balmumu, 2-3 haftalık genç işçi arıların son 4 çift karın halkalarındaki mum salgı bezlerince salgılanan, karın halkaları arasından çıkarken hava ile teması sonucu katılaşarak pulcuk haline geçen, salgılandığı anda beyaz renkte olan ve daha sonra koyulaşan bir arı ürünüdür. Balmumu suda erimediği halde eter ve kloroformda erir. Balda bulunan karbonhidratlardan sentezlenir. Arıların 1 kg balmumu üretebilmeleri için 6-10 kg bal yemeleri gereklidir. Mum salgılayan arılar önce bal yerler daha sonra 35 oC'da zincir şeklinde salkım oluşturarak mum salgılarlar. Mum pulcuğu karın halkalarından ayaklarla çeneye aktarılır. Çenede işlenen balmumu petek örme ve yapmada kullanılır.
           
Kimyasal yapısında; alkali esterler (%72), serbest yağ asitleri (%14), hidrokarbonlar (%11), serbest alkoller (%1) ve bilinmeyen maddeler (%2) bulunur.
           
Ergime sıcaklığı 62-65 oC olup yoğunluğu 0.95'dir. Bu nedenle eritildiğinde su üzerinde toplanır.

 

2. Balmumu Üretimi

           
Özellikle Afrika, Orta ve Güney Amerika'da baldan daha önemli bir arı ürünüdür. Balmumu üretimi geleneksel olarak petek kırıntılarının sıcak su içinde eritilip karışımın süzülerek bir başka kaba aktarılması ve burada su üzerinde toplanan balmumunun soğuduktan sonra oluşturduğu katı kütlenin elde edilmesi şeklinde yapılır. Ayrıca, güneş enerjili mum eritme kapları da kullanılabilir. Esmerleşmiş eski peteklerin eritilip balmumuna dönüştürülmesi hastalıkların kontrolü açısından ihmal edilmemesi gereken bir işlemdir.

  

3. Balmumunun Kullanılma Alanları


Balmumu, çok değişik alanlarda kullanılmakla birlikte büyük oranda temel petek yapımında ve kozmetik sanayiinde kullanılmaktadır. Bunun yanında, Katolik kiliselerinde yakılan mumlarda en az %32 oranında balmumu bulunması gerektiğinden mum yapma sanayiinde de ciddi miktarlarda kullanılır. Bunların dışında balmumu; ilaç sanayiinde, parlatıcı, boya ve cila yapımında, kalıpçılık, dişçilik gibi alanlarda ve su geçirmezliğin sağlanmasında kullanılmaktadır. Daha önceleri balmumu ihtiyacı açısından kendine yeterli olan ülkemiz son yıllarda balmumu ithal etmeye başlamıştır. Kaynağı belli olmayan balmumundan yapılmış temel peteklerle Amerikan yavru çürüklüğü ve kireç hastalığı gibi arı hastalıklarının gerek ülkeler arası gerekse ülke içinde geniş alanlara yayılabileceği unutulmamalıdır. Bu bakımdan temel petek yapımında kullanılacak balmumunun "Arıcılık Yönetmeliği"nin zorunlu bir hükmü olarak 110 oC'da 12 saat süreyle sterilize edilmesi gerekmektedir. Balmumu tüm kullanma alanları açısından %100 saf olmalı, parafin, serezin, reçine ve iç yağı gibi yabancı maddeler içermemelidir.

 

C- Arı Sütü


1. Arı Sütünün Yapısı


Arı sütü, 5-15 günlük genç işçi arıların baş kısımlarında bulunan salgı bezlerinden salgıladıkları özel bir besindir. Görünümü kremsi-beyaz renktedir. Ana arı olmaya aday larvanın bulunduğu hücrelerde bulunur. Arı sütü insan sağlığı ve beslenmesi yönünden oldukça önemli maddeler içerir. Arı sütü; yaklaşık %66 su, %14.5 karbonhidrat, %4.5 lipid, %13 dolayında aminoasit, B grubu vitaminlerinin tümüne ek olarak A, D, C, E vitaminleri, önemli bazı mineral maddeler, biyolojik aktif maddeler ve bir miktar da tespit edilemeyen maddeler içerir.
           
Bilim adamları, normalde işçi arı olacak larvanın arı sütü ile beslenmesi sonucu ana arıya dönüşmesini ve ana arının işçi arıya göre 40 kat daha uzun yaşamasını, arı sütünün kimyasal yapı bakımından zenginliğine ve biyolojik aktif maddeler içirmesine bağlamaktadırlar.

2. Arı Sütü Üretimi


Arı sütü üretimi, ana arı üretiminde bahsedilen larva transferi yöntemi ile yapılır. Transferden 2-3 gün sonra, hücre içinde bulunan larvalar atılıp geriye kalan arı sütü ağaç kaşıkçıkla veya vakumlanarak renkli şişelere alınır. Bu işlem güneş görmeyen kapalı ortamda yapılmalı ve elde edilen saf arı sütü 5 0C'ın altında muhafaza edilmelidir. Nektar ve polen kaynaklarının iyi olduğu dönemde güçlü kolonilerle yapılan üretimlerde bir hücreden ortalama 200 mg civarında arı sütü alınabilir.



3. Arı Sütünün Tüketimi


Arı sütü, balla birlikte tüketilebileceği gibi saf olarak sabahları aç karnına, kahvaltıdan en az yarım saat önce ve dil altından emilmesi yoluyla tüketilmesinin daha doğru ve daha faydalı olduğu bildirilmektedir. Yetişkinler için alınacak günlük ortalama doz genel sağlık ve vücut direncinin korunması için 500 mg, hastalık ve rahatsızlık hallerinde 1 g olarak önerilmektedir. Çocuklarda ise yaşa ve doktor tavsiyesine göre, yetişkin dozun yarısı ile dörtte biri arasındaki doz kullanılabilir.

4. Arı Sütünün Faydaları


Her ne kadar yeterli sayıda klinik test ve deneylerle kesin olarak ispatlanmamış olsa da tecrübe, yorum ve bazı gözlemler ışığında arı sütünün faydaları ve kullanılma alanları aşağıdaki gibi sıralanabilir.

* Organizmaya canlılık kazandırılmasında,
* Bedensel ve zihinsel yorgunlukların giderilmesinde,
* Yaşlılıktan oluşan damar sertliği ve bitkinlik hallerinde,
* Çocukların dengeli beslenmesinde,
* Çocukların diş ve kemiklerinin gelişmesinde,
* Hücre yenileyici özelliği ile cilt bakımında,
* Kadınların periyodik dönemlerinde bozulan kan dengesinin düzenlenmesinde,
* Saç dökülmelerinin önlenmesi ve saçlara canlılık kazandırılmasında,
* Cinsel faaliyetlerin desteklenmesinde,
* Genel vücut direncinin artırılmasında,
* Kan dolaşımının hızlandırılmasında.
           
Ayrıca arı sütü; kansızlık, sarılık, yüksek ve düşük tansiyonun düzenlenmesi, erken bunama ve kolesterolün düşürülmesi gibi hallerde de fayda sağlamaktadır.

D- Polen


1. Polenin Yapısı


Polen; çiçekli bitkilerde çiçeklerin erkek organlarınca üretilip dişi organın döllenmesini sağlayan basitçe çiçek tozu olarak da adlandırılan bitkilerin erkek cinsiyet hücreleridir. Bal arıları, poleni büyük oranda yavru gıdası olarak kullanırlar. Polen kıymetli bir protein, vitamin ve mineral madde kaynağıdır.
           
Polende 18 çeşit amino asit, 10 farklı mineral madde, B grubu vitaminlerinin tümüne ek olarak C, D, E vitaminleri, doğal hormon, enzim, koenzim, pigment, karbonhidrat ve fermentler bulunmaktadır. Kaynağına göre değişiklik göstermekle birlikte genel ortalama olarak polen; %35 karbonhidrat, %20 protein, %20 su, %5 lipid ve %20 dolayında diğer maddeler içerir. Polen, bir canlının büyüyüp gelişebilmesi için günlük alınması gereken aminoasitleri, vitaminleri ve mineral maddeleri yeterli miktarlarda ve denge içinde bulunduran yegane doğal besin maddesidir.
           
Polenin kimyasal yapısı, rengi, tadı, kokusu ve şekli bitki türüne göre değişmektedir. Çoğunlukla sarı renkli olup siyah, mor, pembe renkli polenlere de rastlamak mümkündür. Ayrıca balın kaynağı, balda bulunan polenlerin analizi ile belirlenmektedir.

2. Polenin Üretimi


Polen, polen tuzakları kullanılarak toplanmaktadır. Kovan girişine değişik şekillerde monte edilebilen tuzaklardan geçen arının taşıdığı polen tuzak haznesinde birikir. Haznede biriken polen, 1-2 gün aralıklarla boşaltılıp 42 oC'ı geçmeyen sıcaklıkta kurutma dolaplarında kurutulup su oranı %7-8 oranına düşürülür. Daha sonra eleklerden geçirilip temizlenen polen hava almayacak şekilde ambalajlanıp 6 aylığa kadar olan depolama için oda sıcaklığında daha uzun süreli depolamalar için soğuk ortamda saklanır. Uzun süreli saklanacak kurutulmuş ve temizlenmiş polen CO2 gazı ile fümige edilebilir.
           
Yapılan denemeler polen toplamanın, koloninin gelişmesi ve bunun sonucu olarak da bal üretimi üzerinde önemli olumsuz etkide bulunmadığını göstermiştir. Polen toplanması durumunda, arıların daha çok polen toplama seferine çıkarak ve polen tuzağına rağmen küçük polen kümelerini koloniye geçirerek ihtiyaçları olan poleni depoladıkları tespit edilmiştir. Bal üretimi yanında, gerektiğinde koloni beslemesinde kullanmak veya ticari amaçla polen toplamanın daha kazançlı arıcılığa vesile olduğu kesindir. Polen, teknik olarak kurutma dolaplarında kurutulması yanında basit olarak  havadar ve doğrudan güneş ışığı almayan gölge bir yerde kurutulabilir.

3. Polenin Tüketimi


Polen, daha önce de bahsedildiği üzere canlının gelişmesi ve büyümesi için günlük alınması gereken tüm gerekli maddeleri uygun denge içinde bulunduran yegane doğal besindir. Bu bakımdan insan sağlığı ve beslenmesinde ve genel vücut direncinin korunmasında büyük öneme sahiptir. Polen, sabahları aç karnına, kahvaltıdan en az yarım saat önce ya da akşam yemeğinden en az 4 saat sonra tercihen yatmadan önce sade olarak veya ılık süt ve meyve suları içinde alınmalıdır. Günlük alınması gereken doz duruma göre, yetişkinlerde 15-40 g, 6-12 yaş grubu çocuklarda 10-15 g, 3-5 yaş grubu çocuklarda ise 5-15 g'dır. Bir yemek kaşığı kuru polen yaklaşık 10 g'dır.

4. Polenin Faydaları


Genel sağlığın korunması ve vücut direncinin artırılması yanında dengeli beslenme amacıyla da tüketilen polen aşağıdaki hallerde de fayda sağlamaktadır. Ancak nadiren de görülse polen bazı kişilerde alerjik reaksiyona neden olabilir. Bu durumda polenin kullanılmaması gerekir. Polen;

* Zihinsel ve bedensel yorgunluklarının giderilmesinde,
* Çocukların sağlıklı gelişmesi ve beslenmesinde,
* Düşünme, araştırma ve çalışma gücünün artırılmasında,
* Sporcuların ve yarış hayvanlarının performanslarının artırılmasında,
* Kansızlığın giderilmesinde,
* Karaciğer, prostat ve kanser hastalıklarında faydalıdır.

E- Propolis


1. Propolisin yapısı


Propolis; arılar tarafından bitkilerden toplanan, yapışkan ve 15 oC'da sert ve kırılgan, 30 oC'da yumuşak ve bükülebilir, kaynağına göre siyahtan sarıya kadar değişebilen renkte bir maddedir. Ham propolisin yapısında, kaynağına göre oldukça değişmekle birlikte; %50-55 reçine ve balsam, %20-35 bitki kaynaklı mumlar, %10-15 eterik ve esansiyel yağlar, %2-5 polen, az miktarda organik ve inorganik bileşikler bulunur. Başka bir bildirişe göre propoliste %46 balsam, %27 bitkisel kökenli mum ve %15 flavon ve flavonoidler bulunmaktadır. Flavon ve flavonoidler propolise antifungal, antiviral ve antibakteriyel özellikler kazandıran maddelerdir.
           
Arılar propolisi; kavak, meşe, kayın, okaliptüs, akasya ve kozalaklı ağaçlar başta olmak üzere değişik ağaç ve çalılardan toplarlar. Arının arka bacağında taşıdığı propolis kovanda ancak diğer arıların yardımıyla boşaltılıp gerekli yerlerde kullanılır.

2. Propolisin Kovandan Toplanması


Arılar propolisi kovanda dip tahtası, çerçeve kenarları ve giriş deliği arkasında biriktirirler. Buralarda biriktirilen propolis kazınarak toplanabilir. Bu şekilde elde edilen kazıma propolis temiz olmayabilir ve değişik kalıntılar içerebilir. Bu nedenle propolisin teknik olarak toplanmasında, çerçevelerin üstüne yerleştirilen ana arı ızgarasına benzer plastik plakalar veya kovanın ön ve arka gövde tahtalarında açılacak aralıklar kullanılır. Propolisin toplama plakasında biriktirilmesinden sonra plaka bir müddet soğuk ortamda tutulduğunda propolis el yardımıyla kolaylıkla plakadan hasat edilir ve ambalajlanır. Hasat edilen ham propolisten laboratuvarda "Yumuşak Propolis Ekstraktı" üretilir.

3. Propolisin Kullanılma Alanları


Propolis kovanlarda arılar tarafından; kovandaki çatlak ve patlakların kapatılmasında, çerçevelerin gerek kovan duvarlarına gerekse birbirlerine yapıştırılmasında, koloniye giren ve koloni dışına atılamayan zararlıların mumyalanıp kokuşmasının önlenmesinde, petek hücrelerinin cilalanıp parlatılmasında ve kovanın steril hale getirilmesinde kullanılır.
           
Propolis tıpta da ilaç ham maddesi olarak kullanılmakta olup eski Doğu Bloğu ülkelerinde ilaç kodeksine girmiştir. Çok kuvvetli antibakteriyel, antifungal, antiviral ve anastezik etkiye sahip olduğundan Apiterapide yaygın olarak kullanılma alanı bulmuştur. Başta Japonya olmak üzere bazı ülkelerde tonlarca propolis pastil, tablet, krem,ve solüsyon gibi değişik şekillerde hastalıkların tedavisi ve genel vücut direncinin korunması ve artırılması amacıyla tüketilmektedir.

F- Arı Zehiri


1. Arı Zehirinin Yapısı


Arı zehiri, işçi arılarda zehir bezlerince üretilip zehir torbasında depolanır. Hücreden yeni çıkmış arıların zehir üretme yetenekleri çok az olup 12 günlük olduklarında en yüksek üretim kapasitesine ulaşırlar ve 20 günlük olduklarında zehir üretme yeteneklerini kaybederler. Ancak kışlayan arılarda bu yetenek yok olmaz. Bir işçi arı, ömrü boyunca 0.3 mg dolayında zehir üretir. Sokma sırasında iğnesini sokulan canlı üzerinde bırakan arı, daha sonra ölür. Bir anlamda, işçi arı kendisini ve kolonisini korumak için ölümü göze alır.
           
Arı zehiri kimyasal olarak oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Farmakolojik açıdan önemli aktif maddeler içerir. Bunlardan en önemlisi kimyasal yapının yaklaşık %50'sini oluşturan polipeptit yapıdaki mellitin'dir. Arı zehirinde bulunan diğer önemli polipeptit ise apamin'dir. Bunun yanında enzim yapısında olan fosfalipazlar arı zehirinde %12 dolayında bulunur.

2. Arı Zehiri Üretimi


Arı zehiri toplanmasında, değişik yöntemler bulunmasına karşın, daha çok 5-10 mm aralıklarla paralel dizilen tellerin altına yerleştirilen cam levhalı düzenek  kullanılmaktadır. Kovan uçuş tahtası veya kovan dip tahtası üzerine konan bu düzeneğe 12 voltluk akım verildiğinde tellere temas eden arı hafif elektrik şokuyla karşılaşmakta ve zehirini cam levha üzerine bırakmaktadır. İğne cama batmayacağından arı da ölmemektedir. Sıvı olan arı zehiri, cam levha üzerine bırakılır bırakılmaz kristal hale geçer ve daha sonra jiletle kazınarak toplanır. Arı zehiri toplanması sırasında arılar yüksek derecede rahatsız edileceğinden çevredeki canlılar yönünden güvenlik tedbirleri alınmalı, uygulama 1 kovan için en fazla 5-10 dakika sürmelidir. Uygulama 10 kovana tatbik edildiğinde 1-2 g kristal zehir toplamak mümkündür.

3. Arı Zehirinin Kullanılma Alanları



Arı zehirinin kullanılma alanları ve ticaret hacmi diğer arı ürünlerine göre daha sınırlıdır. Arı zehiri arılarca koloninin düşmana karşı savunulmasında, ve ayrıca apiterapide arı zehirine karşı bağışıklık sisteminin geliştirilmesinde ve romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Arı zehiri, Amerika'da eczanelerde tablet olarak satılmakta ve ilgi görmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder