A- Bal
1.
Balın Tanımı
Bal, Türk Gıda Kodeksi 2000/39 sayılı Bal Tebliğinde
"Bal; bal arılarının çiçek nektarlarını, bitkilerin veya bitkiler üzerinde
yaşayan bazı canlıların salgılarını topladıktan sonra, kendine özgü maddelerle
karıştırarak değişikliğe uğratıp, bal peteklerine depoladıkları tatlı
madde" olarak tanımlanmıştır. Tanımından da anlaşılacağı üzere bal saf ve
doğal olmalı, hiçbir katkı maddesi veya kalıntı içermemelidir.
2. Balın Sınıflandırılması
Balın
sınıflandırılması üretim ve pazarlama şekline ya da kaynağına göre
yapılmaktadır. Üretim ve pazarlama şekline göre bal; süzme ve petekli, elde
edildiği kaynağa göre ise çiçek ve salgı balı olarak sınıflandırılabilir.
Çiçek
balı (Yayla balı );
Genellikle bitkilerin çiçeklerinde bazen de kiraz, bakla, pamuk, ve şeftali gibi bitkilerin yaprak sapı ve
gövdelerinde bulunan nektar bezlerince salgılanan nektarın arılar tarafından
toplanması ile oluşturulan baldır.
İç, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri'nin yüksek dağlarından özenle seçilmiştir
Çiçek florası bol olan, Türkiye'nin en verimli, yüksek yayla ve meralarında karma kır çiçeklerinden elde edilir. Açık kehribar renkte hoş bir rayiha ve keskin tadı olan bu bal, kahvaltıların olmazsa olmaz denile bilecek bal çeşididir. Bir - iki çorba kaşığı Yayla Balı günlük enerji ihtiyacımızın önemli bir kısmını karşılamaya yeterli ve sinir sistemini güçlendirmekte gereklidir. Balın hammaddesi, nektar denen balözüdür. Balın kalitesi, doğrudan nektara bağlıdır. Çiçeklerin ve çeşitli bitkilerin salgıladıkları nektarın, bal olabilmesi için kimi işlemlere tabi tutulması gerekmektedir.Arı, genellikle bir seferinde sadece tek çeşit çiçekten nektar toplar. Yani ilk olarak arı hangi çiçek türünden nektar toplamaya başladıysa, hep o türden çiçekleri dolaşır, başka çiçeklere gitmez.Nektar yükü ile kovana dönen tarlacı arı, karşısına çıkan genç evci arıya bir damla nektar verir. Sonra kovan içinde ilerlemeye devam eder.iki ya da üç evci arıya geri kalan nektar yükünü aktarır.Dışarıda nektar bol ise, tarlacı arılar hızla yükünü boşaltıp tekrar tarlaya dönerler. Eğer nektar kaynanağı yeni ve mükemmel ise, nektar yüklü arı kovana girince diğer arılara durumu anlatmak için bir çeşit hareketlerde bulunur, karnın ı sağa sola hareket ettirir. Bu dansı seyreden beş- altı arı, aldıkları bilgiye istinaden nektar kaynağını bulmak üzere kovandan ayrılır. Dans hareketlerinde bulunan arı, bu hareketlerine devam eder ve kendisi kovandan ayrılıncaya dek en az bir düzine arı, bahsi geçen nektar kaynağını bulmak için uçuşa geçer. Ege bal olarak bizler, yukarıda anlatılan işlemleri yakından takip ederek ve polen analizi yöntemiyle 1 gr. baldaki polen sayısının tesbit edilen orana göre balları, arıların nektar çeşitlerine göre, yayla çiçek balı ve kekik balı olarak sınıflandırmaktayız.Yayla Çiçek balı, çok değerli ve besleyicidir.
Kestane Balı:
Kestane; Fagaceae familyasının ballı olarak bilinen üç türünden biridir. Koyu kahve renkli, buruk biraz acı ve kestaneye özgü tadı ve kokusu olan bu bal, antiseptik özelliğiyle tanınır. Yaklaşık 30 metre yükseklikte olan dalların çiçeklenme zamanı Haziran ve Temmuz aylarıdır. Bal arısı kestaneden hem polen hem nektar hem de salgı toplar. Arılar kestaneden nektar toplarken tozlaşmayı da sağlayarak kestane üretimine katkı da bulunurlar. Bitkinin balı da meyvesi gibi koyu kahve renklidir. Kristalleşmesi yavaştır, kristalleştiği zaman çok ince granüller oluşturur. Araştırmalarda antibiyotik özelliğiyle B.Hemolotik streptecoc'lara karşı etkili olduğu tespit edilmiştir. B ve C vitaminleri açısından zengin olan Fer Kestane Balı kasları kuvvetlendirici, kan dolaşımını düzenleyici, mide ve karaciğer yorgunluğunu giderici, bağışıklık sistemini güçlendirici etki yapar. Kestane Balı solunum ve sindirim sistemlerine olumlu etkiler getirmektedir. Özellikle mevsim değişikliklerinde bol miktarda kestane balı tüketilmelidir.
Narenciye Balı:
Narenciye Balı Akdeniz yöresine özgü bir baldır. Narenciye ağaçları Nisan ayında çiçeklenir, meyve kabuklarında eterik yağ vardır. Narenciye ağaçlarından gelen nektar akışı üç hafta kadar sürer ve bol miktarda olur. Narenciye balının yüksek düzeyde kalsiyum fosfat ve demir fosfat içerdiği saptanmıştır. Narenciye Balı açık sarı renkte ve akışkandır. Ağaçlarına özgü rayiha ve seçkin lezzeti vardır, bol miktarda C vitamini içerir. Karaciğere olan olumlu etkisi bilinmektedir. Uzmanlar tıbbi açıdan da narenciye balına önem verilmesi gerektiğini kaydetmektedirler. Sinir yatıştırıcı, kramp çözücü özellikleri nedeni ile sinir hastalıklarında kullanılır.
Ay Çiçek Balı:
Ayçiçeği; ülkemizin Trakya bölgesinde yoğun olarak yetiştirilen bir tarım bitkisidir. Arı ayçiçeği nektarını alırken bu bitkinin de tozlaşmasına katkıda bulunarak döllenmesini sağlar. Böylece ürün kalitesine katkı sağlamış olur. Ayçiçeği balı kovandan alındığında altın sarısı rengindedir, kendine özgü bir tadı vardır. Bu bal çok çabuk kristalize olur (şekerlenir). Ucuz ve kolay elde edilen bir bal olduğu için genellikle arıcılar tarafından kovanlarda kış yiyeceği (arı keki) olarak kullanılır. Balcılık sanayiinde çiçek balı ile karıştırılıp satılması, helva işleminde kullanıldığı bilinmektedir.
En önemli özelliği doğal bir ateş düşürücü olmasıdır.Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.
Akciğer ve birçok kanser türüne iyi geldiği söylenir.Vücuda zindelik verir.
Kekik Balı:
Kekik; genusun beş farklı türünden nektarlı bitki olarak bilinir. Yaygın olarak kırsal bölgelerde yetişen bir bitkidir. Ülkemizde öncelikle Ankara, Çankırı, Kastamonu, Bolu, Amasya, Trabzon ve Kütahya'nın tepe ve dağlarında doğal ortamda bol miktarda yetişir. Kekik bileşiminde "Timol" içeren uçucu bir yağ vardır. Çiçeklenme dönemi Mayıs başından Ağustos sonuna kadar devam eder. Fer Kekik Balı açık altın sarısı renktedir. Tadı ve aroması çok güzeldir. Fer Kekik Balı enzim içeriği bakımından çok zengindir. Antiparaziter etkisi ile bilinir. Bu etkisi timol denen terpenik maddeden dolayıdır. Kekik balı soğuk algınlığını kısa sürede giderir ayrıca yara iyileştirici özelliği vardır.
Kekik balı, bal çeşitlerinin arasında en özellikli olanıdır. Saf kekik otundan öz toplayan arıların ürettiği şeffaf, kekik kokulu, buruk tatlı bir baldır. Karaciğer başta olmak üzere mide, astım ve egzema hastalıklarına iyi geldiği söylenir. Ege, İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin yüksek rakımlı yaylarındaki kekiklerin nektarını içeren ballardır.
Çam Balı:
Salgı
balı; çam, meşe, kayın ve ladin gibi orman ağaçları üzerinde yaşayan böceklerin
salgıladığı tatlı salgıların arılar tarafından toplanması ile oluşturulan
baldır. Ülkemiz için en önemli salgı balı çam balıdır.
Çam ağaçlarında yaşayan bir kısım canlıların, yani basra'nın (örneğin çam pamuklu koşnili) salgıladıkları bal şebnemi (bal çiçeği= basura) denen tatlı maddeler, balarıları tarafından toplanarak değişikliğe uğratılır. Çam balının oluşumu iki aşamada gerçekleşir:
1. Aşama -Önce, basra denilen canlı, onbinlercesi biraraya gelerek topraktan ağacın gövdesine tırmanır ve orada yaşamaya başlar. Bu sırada ağaçların cephelerinde beyaz pamuk benzeri tomarlar meydana getirirler. Bu, insan gözüyle kolayca görünür. Yaz aylarına, Ağustos' a doğru basra canlısı çam ağacının özünden elde ettiği ettiği beyaz ve renksiz bir salgı oluşturur. Bu salgı ağacın gövdesinde ince bir ip gibi sallanır.
2. Aşama: Kovana bal taşıyacak arılar çam ormanlarında dolaşır ve yukarıda bahsedilen, çam ağaçlarının gövdesindeki çam özlü salgıyı alırlar. Arılar, bünyesindeki salgılarla bu ham haldeki çam balını işleyip kovana taşır. Peteklerdeki gözlere işçi arılar tarafından yerleştirilir. Dünyadaki çam balı üretimin %90'ı Türkiye'de yapılmaktadır. Kalitesi, aroması ve içerdiği zengin besin maddeleriyle Türk Çam Balına yurt dışından büyük bir talep vardır.
2. Aşama: Kovana bal taşıyacak arılar çam ormanlarında dolaşır ve yukarıda bahsedilen, çam ağaçlarının gövdesindeki çam özlü salgıyı alırlar. Arılar, bünyesindeki salgılarla bu ham haldeki çam balını işleyip kovana taşır. Peteklerdeki gözlere işçi arılar tarafından yerleştirilir. Dünyadaki çam balı üretimin %90'ı Türkiye'de yapılmaktadır. Kalitesi, aroması ve içerdiği zengin besin maddeleriyle Türk Çam Balına yurt dışından büyük bir talep vardır.
Çam balının en önemli özelliği kıvamı bozulmadan veya donmadan yıllarca saklanabilmesidir. Bu nedenle pazarlaması da kolaydır. Rengi çiçek ballarının ekseriyetinden daha koyudur. Besin değeri biraz daha düşük olmakla birlikte, özellikle boğaz rahatsızlıklarına çok iyi gelir.
Çam balı, kristalizasyona dayanıklılığı ve önleyici özelliği ile, tıpta ve gıda sektöründe çeşitli ürünlerde (örneğin dondurmalarda) bir doğal katkı maddesi olarak geniş bir kullanım alanına, ve önemli ihracat potansiyeline sahip bir üründür. Ülkemizin akciğeri sayılan zengin orman bölgelerinin doğal ürünüdür.
Çam balı diğer balların aksine çiçeklerden toplanan nektarlardan değil, arıların çam ağaçları üzerinde oluşan reçineleri işleyerek elde ettikleri salgı balı türüdür. Öncelikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde üretilir. İlkbahar - sonbahar aralıklarında işlenir. Koyu bulanık kahverengi renkte, keskin bir tadı ve çam ağacına özgü rayihası vardır.
Çam balının solunum yollarına, sindirim sistemine olan olumlu etki ve faydaları tıpta kabul görmüştür. Her sabah bir bardak ılık su ile karıştırılarak aç karnına içildiğinde, kilo verdirme özelliğine sahiptir.
Çam balı diğer balların aksine çiçeklerden toplanan nektarlardan değil, arıların çam ağaçları üzerinde oluşan reçineleri işleyerek elde ettikleri salgı balı türüdür. Öncelikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde üretilir. İlkbahar - sonbahar aralıklarında işlenir. Koyu bulanık kahverengi renkte, keskin bir tadı ve çam ağacına özgü rayihası vardır.
Çam balının solunum yollarına, sindirim sistemine olan olumlu etki ve faydaları tıpta kabul görmüştür. Her sabah bir bardak ılık su ile karıştırılarak aç karnına içildiğinde, kilo verdirme özelliğine sahiptir.
Sandal ağacı balı:
Genellikle Akdeniz Toroslar'da bulunan bu güzide ağaç tatlı kokusuyla parfüm üreticilerinin tercihi aynı zamanda da mükemmel bir afrodizyaktır. Hemen herkesin evinde zaman zaman yakılan tütsü genellikle bu ağaçtan yapılır. Cilt temizliği için kullanılmasından ziyade en önemli özelliği tüm idrar yolu iltihaplarında mikropları temizlemesidir. Prostat sorunu olanların bu bal ile tedavi edilmesi mükemmel sonuçlar vermektedir
Anzer balı:
İsmini Karadeniz bölgesinde bulunan Anzer yaylasından almaktadır. Anzer balı sadece bu yaylada yetiştirilen arı kovanlarından elde edilmektedir.
2000 metreyi aşan, gökyüzüne bakan bu dağların arasında bulunan bu coğrafya Rize’nin Anzer Köyündeki kır çiçekleriyle örtülü yeşil yaylalarında üretilir anzer balı. İçine aldığı nektarı ve poleni bir an önce yuvasına götürmeye çalışan binlerce arının acele etmesi birazda doğal şartlar gereği havanın belirsizliği her an sis, yağmur ve bulut kümeleri vb işte böyle bir yerde ömürlerini insanların sağlığı için harcayan Allah(c.c.)’ın küçük askerleri. Onlar işlerini vahiyle yaparlar ve insanoğluna şifa sunarlar. Küçük kavanozları bile dünyanın parası olan bu bal meşhur Anzer Balıdır. Anzer balı Ankara Hacettepe Üniversitesi tarafından analiz edilip garantisi tescillenmiştir. Anzer balı dededen toruna süregelen Osmanlı İmparatorluğu döneminden beri ilaç olarak kullanılır. Yaklaşık 300-400’ü bulan Anzer’deki çiçek çeşidinin 70-80 türü endemik (dünyanın başka yerinde yetişmeyen) çiçek türüdür. İngiliz ve Alman botanikçilerin yaptığı araştırmalarda eşi emsali olmayan bir flora örtüsüne sahip olduğu belirtilmiştir. Anzer yaylasında ağaç yoktur. Tamamen çiçek özlerinden oluşan Anzer balının faydaları sayılamayacak kadar çoktur.
Anzer yaylası Rize ili İkizdere ilçesi sınırlarında bulunan bir yayladır. Anzer yaylasında ağaç yetişmemektedir. Yerli ve yabancı bitki bilimcilerin araştırmasına göre, 400-500 civarında bu bölgeye has bitkiye sahip olduğu tespit edilmiştir. Bu bitkiler içerisinde bulunan birçok endemik çiçeklerin polenleri bulunmaktadır.
Anzer balı üretimi sadece bu yaylada yetiştirilen arılardan elde edilmektedir. Anzer balı tüketimi, normal bildiğimiz bal tüketiminden farklıdır. Ekmeğe sürülüp gıda niyetinden ziyade bazı hastalıkların tedavisine yardımcı amaçlı olarak kullanılmaktadır.
Akasya balı:
Akasya; doğal koşullarda memleketimizin büyük kesiminde yetişen bir ağaçtır. Kendine özgü aroması akasya ağacının çiçek özlerinin toplanmasıyla oluşur. Özellikle sinir sistemini koruyucu ve güçlendirici özelliğiyle bilinmektedir. Bünyeyi sakinleştirir, çocuklarda sıkça görülen ağız iltihaplarında, mikropların üremesini önlemede faydalıdır.
Keçiboynuzu balı:
Ülkemizin genelinde yetişen keçiboynuzu ağacının insan sağlığına mükemmel faydaları vardır. Kalsiyum bakımından çok zengindir, E vitamini sayesinde öksürüğe, gribe, kemik erimesine ve kansızlığa iyi gelir. Balgam söktürür, bronşları açar, nefes darlığında oldukça etkilidir. Sigara tiryakilerine mükemmel fayda sağlar. Yüksek vitaminler ve minareler içerdiğinden diş ve diş etleri üzerinde olumlu etkileri vardır, kalbe faydalıdır, çarpıntıyı önler, insan vücuduna giren radyasyonu dışarı atar. Doğal bir dopingtir.
Zahter balı:
Doğu Akdeniz’e ait çok ünlü bir yabani kekik türüdür zahter. Güneşi ve sıcağı çok sever. Mor renkli çok güzel bir çiçeği vardır. Zahterin çiçekli sapı idrar söktürür. Vücut yağlarını eritir, kan şekerini düşürür, bağırsak parazitlerinden kurtulmanıza yardım eder. Toz zahter, bal ve limona macun kıvamı verilip yenildiğinde öksürüğü keser. Zahter balı iştah açar, hazmı kolaylaştırır, kalp çarpıntısını giderir ve sinirleri kuvvetlendirir. Bağırsak, böbrek ve mesane şikayetlerine faydalıdır, uyarıcı ve bedeni kuvvetlendirici, mikrop öldürücü özellikleri vardır. Mantar şikayetlerine karşı faydalıdır, idrarı söktürür.
Püren balı
Ülkemizde Akdeniz, Ege, Trakya ve Karadeniz bölgelerinde doğal yayılış gösteren pürenin ilkbahar ve sonbaharda çiçeklenen türleri vardır. Çiçekleri pembe ve mor renkli olup arılar için zengin nektar ve polen kaynağıdır. Püren balı kendine has aromalı, hafif acımtırak, oldukça kıvamlı ve kıymetlidir.
Arıların bir maki türü olan Püren bitkisinin çiçeklerinden topladığı öz, bala vişne suyu tadı verir. Değişik ve hoş bir tat ihtiva eder. Meşhur Anzer balından sonra, en değerli ve üretimi az olan bir baldır. Avrupa besin sektöründe önemli bir yer tutar.
Özellikle karaciğer yağlanması ve idrar yolları rahatsızlıklarında çok yararlı olduğu bilinmekte ve tavsiye edilmektedir. Yüksek enerji de veren bir baldır.
Bozulmaz,Boğaz Yakmaz,Şekerleme Yapmaz
Ihlamur balı
Ihlamur Ormanlarından, arılarımın topladığı ıhlamur balı, içerisinde orman gülü, kestane, böğürtlen ve en önemlisi ıhlamur çiçeklerinden aldıkları ıhlamur nektarından oluşmaktadır.
Çok şifalı olan bu bal lezzetiyle de kahvaltılık olarak tüketilmekte, lezzeti yanında sağlığımıza olan faydaları da saymakla bitmemektedir. Ihlamur balı özellikle sinir sistemi üzerinde koruyucu ve güçlendirici özelliği ile bilinmektedir. Ayrıca bu bal Aslım ve bronşit hastaları tarafından bolca tüketilmektedir.
Bu bal kanserin oluşumunun önlenmesinde insan metabolizmasına destek veren bir özelliğe sahip. Birçok hastalığın tedavisinde de kullanılıyor. O nedenle çok talep görüyor. Ancak kısa sürede ve az miktarda üretilebilen bu balı her yerde bulmak mümkün değildir.
Lavanta (KARABAŞ OTU) balı
Karabaş otu olarak da bilinen Lavanta, güzel kokulu mavi ve beyaz renklerde çiçekler açan bir bitkidir
Lavanta Karaciğer yetmezliği, Kronik Karaciğer enfeksiyonları, Hepatit-B, Hebatit-C, Sarılık, Saç dökülmeleri, Vitiligo-Sedef ve ileri yaşlarda olan derideki lekelere karşı etkilidir. Sakinleştirici ve rahatlatıcı etkiye sahiptir. Yaraları iyileştirir, Mide ağrılarına iyi gelir
Yoğun derecede yatıştırıcı sakinleştirici ve rahatlatıcı etkisi ile birlikte yüksek derecede uyarıcı özelliği taşıması sebebiyle cinsel gücü eksikliği hissedenlerce tercih edilmektedir
İdrar ve gaz söktürür. Karın şişliği ve migren ağrılarında faydalıdır Romatizma şikayetlerini azaltır. Mikrop öldürücüdür. Kokusu vücuda kuvvet ve ferahlık verir Ateşli hastalara iyi gelir
Lavanta Balı Nasıl Kullanılır?
Her gün aç karnına 2 tatlı kaşığı Lavanta balı yenir ve en az 15 dakika bir şey yemeden beklenmesi gerekir ki etkisi vücuda daha çabuk nüfus etsin ,Akşamları da yatarken 1 tatlı kaşığı lavanta balı yenilirse taşıdığı tüm değerli özelliklerin vücutta bulunmasına yardımcı olunur. Lavanta balını, belirttiğimiz zaman ve ölçülerde tüketmek kaydıyla en az 3 ay devam edildiğinde beklenen netice alınacaktır.
Düzenli kullanıldığı takdirde ; Sinir sistemini güçlendirir, Sedef, Egzama, Vitiligo ve bilinmeyen cilt hastalıklarına fayda verir, Hebatit B ve C de etkilidir, Karaciğer yağlanmasını giderir, Siroza fayda verir, Karaciğer sistemine bağlı tüm hastalıklara fayda verir, Sindirim sistemini düzene sokar, Barsak florasını güçlendirir, Mide hastalıklarına fayda verir, Kalbi kuvvetlendirir, Bağışıklık sistemini güçlendirir. Geven balı
Ülkemizde çok sayıda geven türü doğal olarak yetişmektedir. Biyolojik çeşitlilik açısından derin kökleri olan bu bitkinin erozyonu önlemede mükemmel katkısı vardır. Geven bitkisi nitelikli nektar salgıladığından arıcılık için büyük önem taşır. Sadece Doğu Anadolu bölgesinde bilinen sekiz türü vardır. Bu bitki yörede yaşayan canlı türlerinin yaşam alanlarını koruyucu bir öneme sahiptir. Geven balı antibakteriyel özelliği ile yapılarına ayrışmış (sindirilmiş) şeker içerdiğinden dolayı süratle kana karışan hızlı bir enerji kaynağıdır. Kan yapıcı özelliği , kalp adalesine faaliyet ve zindelik verir. Alerjik hastalıklarda kullanılan bir üründür. İhtiva ettiği mineraller, vitaminler insana kuvvet verir. Çocukların kıkırdak ve kemik yapısını geliştirmede mükemmel etkisi vardır.Yaşlılara, düşkünlere ve erkekliğe, ameliyat öncesi ve sonrası vücudu kuvvetlendirmek isteyenler için doğal bir ilaçtır.
Meşe balı:
Meşe Balı, bal arılarının meşe ağaçlarının üzerinde yaşayan böceklerin salgıladığı tatlı salgılar ile orman çiçeklerince salgılanan nektarinin toplayıp oluşturdukları aroması zayıf fakat güçlü bir baldır.
Meşe Balı süzme bir baldır. Ağustos ve eylül aylarında toplanır. Doğal bir baldır. Enerji ve besin kaynağı olarak tüketilmektedir.
Balın Faydaları arasında hastalıkta vücudun çabuk toparlanmasına yardımcı olması öksürüğü azaltması,balgamı söktürmesi, astım ve bronşit hastalığını iyileştirici etkiler göstermesi,yaraların iyileşmesine, Arı Sütü ile beraber karıştırılıp kullanlıdığında prostat ve prostatit hastalıklarında iyileştirici ve rahatlatıcı etki yapması,
bakteri ve mantar gelişiminin önlenmesine katkı sağlaması, bağışıklık sistemini kuvvetlendirmesi, sindirim sistemini düzenleyici etki göstermesi, mideyi kaplayarak spazmları rahatlatması, cilt üzerinde olumlu etkileri olması,
kasların enerji ihtiyacını karşılaması, kalbi güçlendirmesi, akıl ve zekaya faydası olması, uykusuzluğu ve halsizliği gidermesi gibi sayılabilir.
3. Balın Bileşimi
Balın
bileşimi, üretimin yapıldığı yöredeki bitki türlerine ve üretimin yapıldığı
zamana göre değişmektedir. Ancak genel ortalama olarak balın %80'i değişik
şekerlerden %17'si sudan meydana gelir. Geri kalan %3'lük kısım başta enzimler
olmak üzere, balı bal yapan ve balı değerli kılan maddelerden oluşur. Balın
bileşimini oluşturan maddelerin %
ortalama değerleri aşağıda verilmiştir.
4. Balın Bileşimini
Oluşturan Maddeler
Su
Baldaki su miktarı balın olgunlaşma
durumuna bağlı olarak farklılık gösterir. Normal olarak olgunlaşmış ballar %17
dolayında su içerirler. Baldaki su oranının yüksek olması balın daha kolay
bozulmasına neden olur. Bu nedenle süzme bal, tamamen veya en azından yarısı
sırlanmış peteklerden elde edilmelidir.
Karbonhidratlar
Bal, kaynağına ve bal özünü bala çeviren
arıların salgı bezlerinin salgıladıkları enzimlerin aktivitelerine bağlı olarak
yaklaşık 15 çeşit şeker içerir. Ancak, şekerler içersinde büyük çoğunluğu
früktoz (levüloz) ve glikoz (dekstroz) oluşturur. Balda toplam şeker oranı % 80
dolayındadır.
Mineral
Maddeler
Balda; demir, bakır, potasyum,
kalsiyum, magnezyum, fosfor, silisyum, alüminyum, krom, nikel ve kobalt gibi
değerli mineral maddeler vardır. Salgı balları mineral maddelerce daha zengindir.
Bu özelliğinden dolayı tedavi amaçlı da kullanılırlar ve kristalize olmadıkları
için bazı tüketiciler tarafından tercih edilirler.
Proteinler
Balın kaynağına bağlı olarak,
proteinlerin yapı taşları olan aminoasitler ballarda oldukça düşük düzeylerde
bulunurlar. Balda 17 adet farklı aminoasit tespit edilmiştir.
Asitler
Asitler, bala kendine has kokuyu
veren maddeler olup balın asidik yapıda olmasını sağlarlar. Balın pH değeri
değişik şartlar altında 3.4 ile 6.1 arasında değişmekle birlikte ortalama
olarak 3.9'dur.
Enzimler
Balda, bir kısmı bitkilerden bir
kısmı da arının salgı bezlerinden gelen değişik enzimler bulunur. Enzimler
balın en değerli maddeleridir. Doğal ve ısıtılmamış ballarda enzim miktarı
oldukça yüksek olup bu tür ballar kaliteli ve çok değerlidir. Bal ısıtıldığı
oranda enzim değerinde kayıplar olur.
Vitaminler
Bal, kaynağına ve içerisindeki
polenlerin miktar ve çeşidine bağlı olarak
B, C, E ve K vitaminleri içerir.
5. Balın Fiziksel
Özellikleri
a)
Renk Özelliği
Balın rengi, elde edildiği kaynağına
bağlı olarak su renginden siyaha kadar büyük bir varyasyon gösterir. Ayrıca,
balın ısıtılması ve uzun süre açıkta tutulması balın rengini değiştirmektedir.
b)
Viskozite
Balın bünyesi ya da akıcılığa karşı
koyma özelliği de denilen viskozite, bal içinde mevcut su oranı ile yakından
ilgilidir. Balı ısıtarak viskozitesini azaltmak mümkündür.
c)
Işığı Döndürme
Balın polarize ışığı sağa ve sola
döndürmesi, balın kaynaklarına göre farklılık gösterir. Nektar balları ışığı
sola, salgı balları ise sağa döndürmektedir. Sakkaroz denen çay şekeri de ışığı
sağa döndürür. Bu özellik sahte balların tanınmasına yardımcı olur.
6. Balın Kimyasal
Özellikleri
a)
Balın Tadı ve Kokusu
Bal, elde edildiği kaynağa bağlı
olarak kendine has tat ve kokuya sahiptir. Bu itibarla ısıtma, işleme, depolama
gibi işlemlerde balın kendine özgü tat ve kokusunu değiştirecek yanlış
uygulamalardan kaçınmak gerekir.
b)
Balın Şekerlenmesi
Bazı tanım ve hükümleri "Bal
standardı" bölümünde verilen 2000/39 sayılı "Bal Tebliği"nde
kristalize bal "kristalizasyon
metotlarının herhangi birine tabi tutularak veya balın kristalleşmesi için
herhangi bir işleme tabi tutulmaksızın tamamen veya kısmen şekerleşmiş, krema
ve fondan kıvamdaki bal" şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü gibi balın
şekerlenmesi bozulma olmayıp balın elde edildiği bitkisel kaynağa göre
oluşabilen doğal bir olaydır. Ancak tüketicilerin çoğu kristalize olan balı
bilgisizlik sonucu hileli bal olarak düşünürler. Bu yanılgı, ülkemizde
özellikle süzme bal pazarlamasında sıkıntılara yol açmaktadır. Gerçek olan, pek
çok doğal ve kaliteli balın çok çabuk hatta süzme aşamasından hemen sonra bile
şekerlenmeye başlayabileceğidir.
Balın şekerlenip
şekerlenmemesi üzerine; balın su, glikoz ve früktoz oranları, balın depolanma
sıcaklığı, depolama sıcaklığının dalgalanması ve balda bulunan polen gibi katı
partiküllerin miktarı etkili olmaktadır. Balın früktoz oranı düşerken glikoz
oranının artması şekerlenmeyi destekler. Ancak, son yapılan çalışmalarda balın
şekerlenme eğiliminin belirlenmesinde daha çok glikoz/su oranı üzerinde
durulmaktadır. Buna göre, glikoz/su oranı 1.7'den daha düşük balların
şekerlenmediği, bu oranın 2.1'den daha yüksek olan balların ise kısa sürede
şekerlendiği bildirilmektedir.
Özellikle
tüketicilerin bilgilendirilmesi yönünden tekrar etmek gerekirse, balın
şekerlenmesi tamamen doğal bir olaydır ve balın kalitesini etkilemez. Batı
ülkelerinde kristalize olmuş hatta özel yöntemlerle kristalleştirilip krem
haline getirilmiş ballar zevkle tüketilirken ülkemizde bu tür ballara şüphe ile
bakılması büyük bir yanılgı olup doğal ve kaliteli bala yapılabilecek en büyük
haksızlıktır.
Balın
kristalleşmesini önlemek için bazı yöntemler önerilse de çoğu ya yasal değildir
ya da pratik uygulamadan uzaktır. Uygulanabilecek en basit yöntem balın önce oC'da
5 hafta bekletilmesi sonra da 14 oC’da saklanmasıdır. Tüketiciler,
istediklerinde kristalize olan balı sıvı hale getirmek için bal kabını,
sıcaklığı 38 oC geçmeyen ılık su içinde tutabilirler.
Ayçiçeği,
yonca, kavun, karahindiba, pamuk balları çok çabuk şekerlenirken akasya,
hardal, orman gülü ve salgı balları geç şekerlenir. Adaçayı balı yıllarca
şekerlenmeden kalabilir.
c)
Balın Fermantasyonu
Balın içindeki şekerlere dayanıklı
mayalar, özellikle su oranı yüksek balların fermantasyonuna (ekşimesine) neden
olur. Sırlanmış ve olgunlaşmış balların su oranı daha az olduğu için ekşimesi
zordur. Bu yüzden ballar olgunlaşmadan hasat edilmemelidir. Balın ekşimesini
önlemek veya geciktirmek için bal, belli sıcaklıklarda, belli sürede ısıtılıp
pastörize edilebilir. Ancak her ısısal işlem balın kalitesini ve değerini
olumsuz yönde etkiler.
d)
Balın Antibakteriyel Özelliği
Bal, antibakteriyel bir özelliğe
sahip olduğundan içersinde mikroorganizma yaşayamaz ve çoğalamaz. Son yıllarda
bütün dünyada hızla gelişen arı ürünleri ile tedavi olarak adlandırılan
“apiterapi”de arı zehiri, propolis, arı sütü ve polen yanında bal da
kullanılmaktadır. Arı ürünlerinin tümünün genel sağlık ve vücut direncini
koruması yanında tedavi edici özellikleri de vardır. Balın antibakteriyel
özelliği; asidik yapıda oluşuna, büyük oranda kuru madde (şeker) ve ayrıca
enzimlerle glikozun parçalanması sonucu oluşan antiseptik bir madde olan hidrojen peroksit
içermesine bağlıdır. Yüksek oranda şeker içeren bal, yüksek oranda su içeren
hastalık etmeni mikroorganizmanın su kaybederek ölmesine ya da çoğalamamasına
yol açarak antibakteriyel etkisini gösterir.
7. Balın Hasadı
Arılar tarafından bitkilerin
çiçeklerinden toplanan nektar (bal özü), arının midesinde kimyasal değişime
uğrar ve daha sonra yiyecek olarak kullanılmak üzere petek gözlerine depolanır.
Bitki çeşidine bağlı olarak %20-80 oranında su içeren nektar, petek gözlerine
depolandıktan sonra su oranı %17-20
düzeyine indirilerek petek gözlerinin üzeri sırlanır. Mevcut petek gözlerinin
en az yarısı sırlanmış ise bal olgunlaşmış ve hasat zamanı gelmiş demektir.
Bal
hasadı, genellikle arıların daha sakin olduğu sabah saatlerinde yapılır. Kovana
duman verilip kovan açılır. Ballıktaki sırlı petekli çerçevelerin arıları alt
kata (kuluçkalığa) indirilir ya da silkelenir. Bu işlem esnasında hızlı fakat
telaşsız çalışılmalıdır. Ballı çerçeveler ağzı kapalı bal kasalarına alınıp
kapalı ortama taşınır. Bu esnada ballı çerçeveler, zedelenmemeli ve etrafa bal
bulaştırılmamalıdır.
8. Balın Süzümü
Bal süzme işlemi yapılmadan önce oda
sıcaklığı, süzme kolaylığı ve akıcılığın sağlanması açısından 25-30 oC
olmalıdır. Süzülecek çerçevelerin petekleri üzerindeki sırlar, sır bıçağı veya
sır tarağı ile alınır. Sırı alınan petekler elle veya elektrikle döndürülen
santrifüj (bal süzme) makinesine yerleştirilerek balları çıkartılır. Yurt
dışında sır alma ve bal süzme işlemi, çoğunlukla tamamen otomatik makinelerle
yapılmaktadır. Peteklerde kalan bal bulaşıklarının temizlenmesi için balı
süzülmüş petekler akşam üzeri kuluçkalığın üzerine verilerek arılarca
temizlenmesi sağlanır. Bu çerçevelerden temiz ve kullanılabilecek olanlar
saklanarak ilkbaharda tekrar kovanlara verilebilir.
9. Balı Süzülmüş
Peteklerin Değerlendirilmesi
Balı
alınan peteklerin tekrar
kullanılabilecek durumda olanları tecritli petek odalarında muhafaza edilir. Petek
güvesine karşı, petekler askıya dizilerek içinde korlaşmış mangal kömürü
bulunan mangallarda veya elektrik ocaklarında toz kükürt yakılarak dumanlama
yapılır. Ancak bu uygulamada peteklerde bulunan güve yumurtaları ölmediğinden
uygulama 2-3 haftalık aralıklarla bir kaç kez tekrarlanır. Gerektiğinde bu
petekler gelecek ilkbaharda tekrar kullanılabilir. Ancak bu tür peteklerin
tekrar kullanılması hastalıklar yönünden riskli olabilir. Bu yüzden bazı
ülkelerde peteklerin sadece bir yıl kullanılmasına müsaade edilir. Muhafaza
yönteminde naftalin kesinlikle kullanılmamalıdır. Petrol ürünü olan naftalin
kanserojen bir madde olup bal ve balmumundaki kalıntısı insan sağlığı için
tehlikelidir. Kullanılamayacak durumdaki petekler, eritilerek kalıp mum haline
getirilir.
10. Balın Dinlendirilmesi
Bal süzme
makinesinde elde edilen bal, gittikçe incelen çok katlı elekten geçirilerek mum
kırıntıları ve diğer yabancı maddeler ayıklanır. Buna rağmen küçük parçacıklar
ve oluşan hava kabarcığı balın rengini bulandırır. Bunun için bal, dinlendirme
tankına alınır ve dinlendirilir. Küçük mum kırıntıları ve hava kabarcığı köpük
şeklinde üstte toplanır. Köpüklü kısım arılara yem olmak üzere ya da sirke ve
likör yapımı için ayrı bir yerde depolanır. Dinlendirme kabındaki bal durulduğunda
ve berraklaştığında ambalajlanabilir.
11. Balın Depolanması
Bal,
değişik yapı taşlarından oluştuğundan depolama sırasında bile yapısal olarak
sürekli değişikliğe uğrar. Bu değişmeler genellikle kristalleşme, renk
koyulaşması, asitlik derecesinin artması, balın içinde bulunan şeker
çeşitlerinde artma ve azalma olması şeklindedir. Bunun yanında balın depolanma
süresinin artması ve ısıtılması HMF (hidroksi metilfurfurol) değerini
yükseltir.
Balın
kristalleşmesi 5-7 oC'da, ekşimesi 10 oC'da başladığından
süzülen ballar eğer ısıtılmayacaksa 5 oC'nin altında tutulmalıdır.
Kristalize olmuş balın tekrar eski haline dönmesi için bal kabı sıcak su dolu
bir kap içerisinde bekletilerek balın çözülmesi sağlanır. Bal kabı hiçbir zaman
doğrudan ateş ile temas etmemelidir. Çözünen bal tekrar kristalize olabilir.
12. Bal Standardı
Bal, 22
Ekim 2000 tarihine kadar "TS 3036" sayılı bal standardı ile
tanımlanmaktaydı. Ancak, bundan böyle bu tarihte 24208 sayılı Resmi Gazetede
yayınlanarak yürürlülüğe giren Türk Gıda Kodeksi 2000/39 sayılı "Bal
Tebliği" hükümlerince tanımlanmaktadır. Bal Tebliği'nin 6. maddesinin
bazı hükümleri aşağıda verilmiştir. Buna göre;
·
Balın nem miktarı % 20'den, asitlik miktarı 40 meg/kg'dan fazla olamaz,
·
Balda diastaz sayısı 8'den az olamaz, ancak narenciye balı gibi
yapısında doğal olarak düşük miktarda enzim içeren ve doğal olarak HMF miktarı
15 mg/kg'dan fazla olmayan balda diastaz sayısı 3'den az olamaz,
·
Balda hidroksimetil furfurol (HMF) miktarı 40 mg/kg'dan fazla
olamaz,
·
Bala herhangi bir madde katılamaz ve yapısında bulunan herhangi
bir madde uzaklaştırılamaz,
·
Bal ticari glikoz, naftalin ve nişasta içeremez.
İlgili
tebliğde balın ambalajlanması, etiketlenmesi ve diğer konularında ayrıntılı
tanım ve açıklamalara yer verilmiştir. Bu nedenle balla ilgilenen herkesin Bal
Tebliği'ni bilmesi ve buna göre hareket etmesi zorunludur.
13. Bal Yarışmalarında
Değerlendirme Kriterleri
Ülkemizde
son yıllarda arıcılık yönünden olumlu bir gelişme olarak, bal festival ve
yarışmaları düzenlemektedir. Bu festival ve yarışmalarda balların
değerlendirilmesinde değişik değerlendirme kriterleri kullanılabileceği gibi
ABD Batı Bölgesi Arıcılık Cemiyetince kullanılan ve ülkemizde de
kullanılabilecek değerlendirme ve puanlama şekli aşağıda verilmiştir. Verilen
puanlar, özelliğin alabileceği en yüksek
puanlardır.
Süzme Bal
|
Puan
|
1.Kesafet-Koyuluk Derecesi (su oranı %18.6'dan fazla
olanlar diskalifiye edilir.)
|
20
|
2. Kristallerden Arilik
|
10
|
3. Temizlik Derecesi Ve Köpükten Arilik
|
30
|
4. Bal Kabının Temizliği Ve Zarifliği
|
10
|
5. Tadı-Aroması-Lezzeti
|
30
|
Toplam
|
100
|
Petekli
Bal
|
Puan
|
1. Üniform Görünüş (tüm peteğin aynı
görünüşte olması)
|
20
|
2.
Sırsız Hücrelerin Yokluğu
|
10
|
3.
Üniform Renk
|
15
|
4.
Ezilmiş-Balı Sızmış Hücrelerin Yokluğu
|
10
|
5.
Çerçevenin veya Seksiyonun Temizliği
|
15
|
6.
Kristal ve Polenden Arilik
|
5
|
7.Çerçeve veya
Seksiyonların Benzer Ağırlıkta Olması
|
15
|
8.
Çerçeve veya Seksiyonların Toplam Ağırlığı
|
10
|
Toplam
|
100
|
14. Balın İnsan Sağlığı
Açısından Önemi
Yüksek
enerjili ve karbonhidratlı bir madde olan bal, tadı, aroması ve diğer üstün
özellikleri nedeniyle insanlar tarafından daha çok bir besin ve enerji kaynağı
olarak tüketilmektedir. Bal, aynı zamanda tedavi edici olarak da örneğin çam
balı sindirim sistemi rahatsızlıklarında, okaliptüs balı ise solunum sistemi
rahatsızlıklarında kullanılabilmektedir.
Zengin
bir besin kaynağı olan bal, bebek ve çocukların beslenmesinde de önemli bir
yere sahiptir. Çabuk sindirilmesi, bünyesindeki serbest asitler dolayısıyla yağ
hazmını kolaylaştırması, anne ve inek sütündeki demir ve diğer eksikliklerin
gidermesi, iştah açması gibi özellikleri ve ayrıca sakinleştirici etkisi
balın önemini daha da arttırmaktadır. Koyu renkli balların kan
yapıcı özelliği, açık renkli ballara kıyasla daha fazladır.
Bal,
yalnızca bebek ve çocukların beslenmesinde değil büyüklerin beslenmesinde de
yararlıdır. Özellikle çabuk enerjiye dönüşen hazır bir gıda olması nedeniyle,
yüzme, dağcılık, atletizm, basketbol, futbol, bisiklet yarışı gibi sporlarla
meşgul olan kimselere güç vermek ve yorgunluklarını hafifletmek için
kullanılabilir.
Bal, bir
besin ve enerji kaynağı olması yanında çeşitli hamur işlerinde ve pastalarda da
kullanılmaktadır. Kattığı hoş tat ve aromasının yanı sıra, özellikle levüloz
şekerinin su tutma yeteneğinden dolayı, bu yiyeceklerin uzun süre bayatlamadan
taze kalmasını sağlar.
B-
Balmumu
1. Balmumunun Yapısı
Balmumu,
2-3 haftalık genç işçi arıların son 4 çift karın halkalarındaki mum salgı
bezlerince salgılanan, karın halkaları arasından çıkarken hava ile teması
sonucu katılaşarak pulcuk haline geçen, salgılandığı anda beyaz renkte olan ve
daha sonra koyulaşan bir arı ürünüdür. Balmumu suda erimediği halde eter ve
kloroformda erir. Balda bulunan karbonhidratlardan sentezlenir. Arıların 1 kg
balmumu üretebilmeleri için 6-10 kg bal yemeleri gereklidir. Mum salgılayan
arılar önce bal yerler daha sonra 35 oC'da zincir şeklinde salkım
oluşturarak mum salgılarlar. Mum pulcuğu karın halkalarından ayaklarla çeneye
aktarılır. Çenede işlenen balmumu petek örme ve yapmada kullanılır.
Kimyasal
yapısında; alkali esterler (%72), serbest yağ asitleri (%14), hidrokarbonlar (%11),
serbest alkoller (%1) ve bilinmeyen maddeler (%2) bulunur.
Ergime
sıcaklığı 62-65 oC olup yoğunluğu 0.95'dir. Bu nedenle eritildiğinde
su üzerinde toplanır.
2. Balmumu Üretimi
Özellikle
Afrika, Orta ve Güney Amerika'da baldan daha önemli bir arı ürünüdür. Balmumu
üretimi geleneksel olarak petek kırıntılarının sıcak su içinde eritilip
karışımın süzülerek bir başka kaba aktarılması ve burada su üzerinde toplanan
balmumunun soğuduktan sonra oluşturduğu katı kütlenin elde edilmesi şeklinde
yapılır. Ayrıca, güneş enerjili mum eritme kapları da kullanılabilir.
Esmerleşmiş eski peteklerin eritilip balmumuna dönüştürülmesi hastalıkların
kontrolü açısından ihmal edilmemesi gereken bir işlemdir.
3. Balmumunun Kullanılma
Alanları
Balmumu,
çok değişik alanlarda kullanılmakla birlikte büyük oranda temel petek yapımında
ve kozmetik sanayiinde kullanılmaktadır. Bunun yanında, Katolik kiliselerinde
yakılan mumlarda en az %32 oranında balmumu bulunması gerektiğinden mum yapma
sanayiinde de ciddi miktarlarda kullanılır. Bunların dışında balmumu; ilaç
sanayiinde, parlatıcı, boya ve cila yapımında, kalıpçılık, dişçilik gibi
alanlarda ve su geçirmezliğin sağlanmasında kullanılmaktadır. Daha önceleri
balmumu ihtiyacı açısından kendine yeterli olan ülkemiz son yıllarda balmumu
ithal etmeye başlamıştır. Kaynağı belli olmayan balmumundan yapılmış temel
peteklerle Amerikan yavru çürüklüğü ve kireç hastalığı gibi arı hastalıklarının
gerek ülkeler arası gerekse ülke içinde geniş alanlara yayılabileceği
unutulmamalıdır. Bu bakımdan temel petek yapımında kullanılacak balmumunun
"Arıcılık Yönetmeliği"nin zorunlu bir hükmü olarak 110 oC'da
12 saat süreyle sterilize edilmesi gerekmektedir. Balmumu tüm kullanma alanları
açısından %100 saf olmalı, parafin, serezin, reçine ve iç yağı gibi yabancı
maddeler içermemelidir.
C- Arı
Sütü
1. Arı Sütünün Yapısı
Arı sütü,
5-15 günlük genç işçi arıların baş kısımlarında bulunan salgı bezlerinden
salgıladıkları özel bir besindir. Görünümü kremsi-beyaz renktedir. Ana arı
olmaya aday larvanın bulunduğu hücrelerde bulunur. Arı sütü insan sağlığı ve
beslenmesi yönünden oldukça önemli maddeler içerir. Arı sütü; yaklaşık %66 su,
%14.5 karbonhidrat, %4.5 lipid, %13 dolayında aminoasit, B grubu vitaminlerinin
tümüne ek olarak A, D, C, E vitaminleri, önemli bazı mineral maddeler,
biyolojik aktif maddeler ve bir miktar da tespit edilemeyen maddeler içerir.
Bilim
adamları, normalde işçi arı olacak larvanın arı sütü ile beslenmesi sonucu ana
arıya dönüşmesini ve ana arının işçi arıya göre 40 kat daha uzun yaşamasını,
arı sütünün kimyasal yapı bakımından zenginliğine ve biyolojik aktif maddeler
içirmesine bağlamaktadırlar.
2. Arı Sütü Üretimi
Arı sütü
üretimi, ana arı üretiminde bahsedilen larva transferi yöntemi ile yapılır.
Transferden 2-3 gün sonra, hücre içinde bulunan larvalar atılıp geriye kalan
arı sütü ağaç kaşıkçıkla veya vakumlanarak renkli şişelere alınır. Bu işlem
güneş görmeyen kapalı ortamda yapılmalı ve elde edilen saf arı sütü 5 0C'ın
altında muhafaza edilmelidir. Nektar ve polen kaynaklarının iyi olduğu dönemde
güçlü kolonilerle yapılan üretimlerde bir hücreden ortalama 200 mg civarında
arı sütü alınabilir.
3. Arı Sütünün Tüketimi
Arı sütü,
balla birlikte tüketilebileceği gibi saf olarak sabahları aç karnına,
kahvaltıdan en az yarım saat önce ve dil altından emilmesi yoluyla
tüketilmesinin daha doğru ve daha faydalı olduğu bildirilmektedir. Yetişkinler
için alınacak günlük ortalama doz genel sağlık ve vücut direncinin korunması
için 500 mg, hastalık ve rahatsızlık hallerinde 1 g olarak önerilmektedir.
Çocuklarda ise yaşa ve doktor tavsiyesine göre, yetişkin dozun yarısı ile
dörtte biri arasındaki doz kullanılabilir.
4. Arı Sütünün Faydaları
Her ne
kadar yeterli sayıda klinik test ve deneylerle kesin olarak ispatlanmamış olsa
da tecrübe, yorum ve bazı gözlemler ışığında arı sütünün faydaları ve
kullanılma alanları aşağıdaki gibi sıralanabilir.
* Organizmaya
canlılık kazandırılmasında,
*
Bedensel ve zihinsel yorgunlukların giderilmesinde,
*
Yaşlılıktan oluşan damar sertliği ve bitkinlik hallerinde,
*
Çocukların dengeli beslenmesinde,
*
Çocukların diş ve kemiklerinin gelişmesinde,
* Hücre
yenileyici özelliği ile cilt bakımında,
*
Kadınların periyodik dönemlerinde bozulan kan dengesinin düzenlenmesinde,
* Saç
dökülmelerinin önlenmesi ve saçlara canlılık kazandırılmasında,
* Cinsel
faaliyetlerin desteklenmesinde,
* Genel
vücut direncinin artırılmasında,
* Kan
dolaşımının hızlandırılmasında.
Ayrıca
arı sütü; kansızlık, sarılık, yüksek ve düşük tansiyonun düzenlenmesi, erken
bunama ve kolesterolün düşürülmesi gibi hallerde de fayda sağlamaktadır.
D-
Polen
1. Polenin Yapısı
Polen;
çiçekli bitkilerde çiçeklerin erkek organlarınca üretilip dişi organın
döllenmesini sağlayan basitçe çiçek tozu olarak da adlandırılan bitkilerin
erkek cinsiyet hücreleridir. Bal arıları, poleni büyük oranda yavru gıdası
olarak kullanırlar. Polen kıymetli bir protein, vitamin ve mineral madde
kaynağıdır.
Polende
18 çeşit amino asit, 10 farklı mineral madde, B grubu vitaminlerinin tümüne ek
olarak C, D, E vitaminleri, doğal hormon, enzim, koenzim, pigment, karbonhidrat
ve fermentler bulunmaktadır. Kaynağına göre değişiklik göstermekle birlikte
genel ortalama olarak polen; %35 karbonhidrat, %20 protein, %20 su, %5 lipid ve
%20 dolayında diğer maddeler içerir. Polen, bir canlının büyüyüp gelişebilmesi
için günlük alınması gereken aminoasitleri, vitaminleri ve mineral maddeleri
yeterli miktarlarda ve denge içinde bulunduran yegane doğal besin maddesidir.
Polenin
kimyasal yapısı, rengi, tadı, kokusu ve şekli bitki türüne göre değişmektedir.
Çoğunlukla sarı renkli olup siyah, mor, pembe renkli polenlere de rastlamak
mümkündür. Ayrıca balın kaynağı, balda bulunan polenlerin analizi ile
belirlenmektedir.
2. Polenin Üretimi
Polen,
polen tuzakları kullanılarak toplanmaktadır. Kovan girişine değişik şekillerde
monte edilebilen tuzaklardan geçen arının taşıdığı polen tuzak haznesinde
birikir. Haznede biriken polen, 1-2 gün aralıklarla boşaltılıp 42 oC'ı
geçmeyen sıcaklıkta kurutma dolaplarında kurutulup su oranı %7-8 oranına
düşürülür. Daha sonra eleklerden geçirilip temizlenen polen hava almayacak
şekilde ambalajlanıp 6 aylığa kadar olan depolama için oda sıcaklığında daha
uzun süreli depolamalar için soğuk ortamda saklanır. Uzun süreli saklanacak
kurutulmuş ve temizlenmiş polen CO2 gazı ile fümige edilebilir.
Yapılan
denemeler polen toplamanın, koloninin gelişmesi ve bunun sonucu olarak da bal
üretimi üzerinde önemli olumsuz etkide bulunmadığını göstermiştir. Polen
toplanması durumunda, arıların daha çok polen toplama seferine çıkarak ve polen
tuzağına rağmen küçük polen kümelerini koloniye geçirerek ihtiyaçları olan
poleni depoladıkları tespit edilmiştir. Bal üretimi yanında, gerektiğinde
koloni beslemesinde kullanmak veya ticari amaçla polen toplamanın daha kazançlı
arıcılığa vesile olduğu kesindir. Polen, teknik olarak kurutma dolaplarında
kurutulması yanında basit olarak havadar
ve doğrudan güneş ışığı almayan gölge bir yerde kurutulabilir.
3. Polenin Tüketimi
Polen, daha
önce de bahsedildiği üzere canlının gelişmesi ve büyümesi için günlük alınması
gereken tüm gerekli maddeleri uygun denge içinde bulunduran yegane doğal
besindir. Bu bakımdan insan sağlığı ve beslenmesinde ve genel vücut direncinin
korunmasında büyük öneme sahiptir. Polen, sabahları aç karnına, kahvaltıdan en
az yarım saat önce ya da akşam yemeğinden en az 4 saat sonra tercihen yatmadan
önce sade olarak veya ılık süt ve meyve suları içinde alınmalıdır. Günlük
alınması gereken doz duruma göre, yetişkinlerde 15-40 g, 6-12 yaş grubu
çocuklarda 10-15 g, 3-5 yaş grubu çocuklarda ise 5-15 g'dır. Bir yemek kaşığı
kuru polen yaklaşık 10 g'dır.
4. Polenin Faydaları
Genel
sağlığın korunması ve vücut direncinin artırılması yanında dengeli beslenme
amacıyla da tüketilen polen aşağıdaki hallerde de fayda sağlamaktadır. Ancak
nadiren de görülse polen bazı kişilerde alerjik reaksiyona neden olabilir. Bu
durumda polenin kullanılmaması gerekir. Polen;
*
Zihinsel ve bedensel yorgunluklarının giderilmesinde,
* Çocukların
sağlıklı gelişmesi ve beslenmesinde,
*
Düşünme, araştırma ve çalışma gücünün artırılmasında,
*
Sporcuların ve yarış hayvanlarının performanslarının artırılmasında,
*
Kansızlığın giderilmesinde,
*
Karaciğer, prostat ve kanser hastalıklarında faydalıdır.
E-
Propolis
1. Propolisin yapısı
Propolis;
arılar tarafından bitkilerden toplanan, yapışkan ve 15 oC'da sert ve
kırılgan, 30 oC'da yumuşak ve bükülebilir, kaynağına göre siyahtan
sarıya kadar değişebilen renkte bir maddedir. Ham propolisin yapısında,
kaynağına göre oldukça değişmekle birlikte; %50-55 reçine ve balsam, %20-35
bitki kaynaklı mumlar, %10-15 eterik ve esansiyel yağlar, %2-5 polen, az
miktarda organik ve inorganik bileşikler bulunur. Başka bir bildirişe göre
propoliste %46 balsam, %27 bitkisel kökenli mum ve %15 flavon ve flavonoidler
bulunmaktadır. Flavon ve flavonoidler propolise antifungal, antiviral ve
antibakteriyel özellikler kazandıran maddelerdir.
Arılar
propolisi; kavak, meşe, kayın, okaliptüs, akasya ve kozalaklı ağaçlar başta
olmak üzere değişik ağaç ve çalılardan toplarlar. Arının arka bacağında
taşıdığı propolis kovanda ancak diğer arıların yardımıyla boşaltılıp gerekli
yerlerde kullanılır.
2. Propolisin Kovandan
Toplanması
Arılar
propolisi kovanda dip tahtası, çerçeve kenarları ve giriş deliği arkasında
biriktirirler. Buralarda biriktirilen propolis kazınarak toplanabilir. Bu
şekilde elde edilen kazıma propolis temiz olmayabilir ve değişik kalıntılar
içerebilir. Bu nedenle propolisin teknik olarak toplanmasında, çerçevelerin
üstüne yerleştirilen ana arı ızgarasına benzer plastik plakalar veya kovanın ön
ve arka gövde tahtalarında açılacak aralıklar kullanılır. Propolisin toplama
plakasında biriktirilmesinden sonra plaka bir müddet soğuk ortamda tutulduğunda
propolis el yardımıyla kolaylıkla plakadan hasat edilir ve ambalajlanır. Hasat
edilen ham propolisten laboratuvarda "Yumuşak Propolis Ekstraktı"
üretilir.
3. Propolisin Kullanılma
Alanları
Propolis
kovanlarda arılar tarafından; kovandaki çatlak ve patlakların kapatılmasında,
çerçevelerin gerek kovan duvarlarına gerekse birbirlerine yapıştırılmasında,
koloniye giren ve koloni dışına atılamayan zararlıların mumyalanıp kokuşmasının
önlenmesinde, petek hücrelerinin cilalanıp parlatılmasında ve kovanın steril hale
getirilmesinde kullanılır.
Propolis
tıpta da ilaç ham maddesi olarak kullanılmakta olup eski Doğu Bloğu ülkelerinde
ilaç kodeksine girmiştir. Çok kuvvetli antibakteriyel, antifungal, antiviral ve
anastezik etkiye sahip olduğundan Apiterapide yaygın olarak kullanılma alanı
bulmuştur. Başta Japonya olmak üzere bazı ülkelerde tonlarca propolis pastil,
tablet, krem,ve solüsyon gibi değişik şekillerde hastalıkların tedavisi ve
genel vücut direncinin korunması ve artırılması amacıyla tüketilmektedir.
F- Arı
Zehiri
1. Arı Zehirinin Yapısı
Arı
zehiri, işçi arılarda zehir bezlerince üretilip zehir torbasında depolanır.
Hücreden yeni çıkmış arıların zehir üretme yetenekleri çok az olup 12 günlük
olduklarında en yüksek üretim kapasitesine ulaşırlar ve 20 günlük olduklarında
zehir üretme yeteneklerini kaybederler. Ancak kışlayan arılarda bu yetenek yok
olmaz. Bir işçi arı, ömrü boyunca 0.3 mg dolayında zehir üretir. Sokma
sırasında iğnesini sokulan canlı üzerinde bırakan arı, daha sonra ölür. Bir
anlamda, işçi arı kendisini ve kolonisini korumak için ölümü göze alır.
Arı
zehiri kimyasal olarak oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Farmakolojik
açıdan önemli aktif maddeler içerir. Bunlardan en önemlisi kimyasal yapının
yaklaşık %50'sini oluşturan polipeptit yapıdaki mellitin'dir. Arı zehirinde
bulunan diğer önemli polipeptit ise apamin'dir. Bunun yanında enzim yapısında
olan fosfalipazlar arı zehirinde %12 dolayında bulunur.
2. Arı Zehiri Üretimi
Arı
zehiri toplanmasında, değişik yöntemler bulunmasına karşın, daha çok 5-10 mm
aralıklarla paralel dizilen tellerin altına yerleştirilen cam levhalı
düzenek kullanılmaktadır. Kovan uçuş
tahtası veya kovan dip tahtası üzerine konan bu düzeneğe 12 voltluk akım verildiğinde
tellere temas eden arı hafif elektrik şokuyla karşılaşmakta ve zehirini cam
levha üzerine bırakmaktadır. İğne cama batmayacağından arı da ölmemektedir.
Sıvı olan arı zehiri, cam levha üzerine bırakılır bırakılmaz kristal hale geçer
ve daha sonra jiletle kazınarak toplanır. Arı zehiri toplanması sırasında
arılar yüksek derecede rahatsız edileceğinden çevredeki canlılar yönünden
güvenlik tedbirleri alınmalı, uygulama 1 kovan için en fazla 5-10 dakika
sürmelidir. Uygulama 10 kovana tatbik edildiğinde 1-2 g kristal zehir toplamak
mümkündür.
3. Arı Zehirinin
Kullanılma Alanları
Arı
zehirinin kullanılma alanları ve ticaret hacmi diğer arı ürünlerine göre daha
sınırlıdır. Arı zehiri arılarca koloninin düşmana karşı savunulmasında, ve
ayrıca apiterapide arı zehirine karşı bağışıklık sisteminin geliştirilmesinde
ve romatizmal hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Arı zehiri,
Amerika'da eczanelerde tablet olarak satılmakta ve ilgi görmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder